Kitapta suçu belirtilmeyen bir idam mahkumunun idam sehpasına saatler kala düşünceleri ve ruh hali anlatılıyor. Ve halkın bunu büyük bir şölen gibi karşılayıp zevkle izlemesini de çok başarılı bir şekilde eleştiriyor.
Mahkum, kızına neden dolayı elini kana buladığını açıklamak arzusu duyduğuna göre, belki de haklı sebepleri vardı, kötü bir insan değildi.
Kitapta insan yaşamının kutsallığı çok güzel vurgulanmış. Ve o yıllarda halkın ve yönetimin, bir insanın yaşamını yitirmesini ne kadar basit karşıladığını güzel bir üslupla eleştirmiş.
Fakat gelgelelim ki ben masum bir insanın yaşama hakkını elinden alan, gencecik bir kıza, günahsız, masum bir çocuğa tecavüz edip işkence edebilen, gözünü kırpmadan öldürebilen, annelere dünyadaki en zor acıyı, evlat acısını yaşatan, insan demeye dilimin varmadığı o soytarılara yaşama hakkı verilmesi gerektiğini düşünmüyorum. Onlara verilen hiçbir ceza benim yüreğime su serpmiyor. O yüzden bu kitabı okuduktan sonra, hak edenlere idamın gerekliliği hakkındaki düşüncem değişmedi. Tabiki bunun icra edilme üslubu kitaptaki gibi olmamalı. Adaletin terazisi iyi tartmalı, sağlam karar vermeli. Ama ben idam gereksiz bir cezadır diyemiyorum...