İNTİKAM ALMAK BİREYSELDİR, CEZALANDIRMAK TANRI'NIN İŞİDİR!
Nike'ın ünlü sloganı ''JUST DO IT'' bir idam mahkumunun son sözü imiş. Sadece yap!
Tarih : 15 Mart 1832, 186 yıl önce!
Yer : Dijon / FRANSA
Gelişmiş bir Fransa'da adaleti sağlayacak idam şartları:
1-Bir adet suç
2-Mahkeme - Jüri
3-Bicetre Hapishanesi
4-Temyiz sonrası edebiyatı
5-Greve Meydanı
6-Cellat
7-Giyotin
8-Alkış
9-SON
Asılsız bir iddianame bu! Biletler tükenmiş Greve Açık Hava Tiyatrosu'nda. Bulutların güneşi saklamadığı nitelikli bir gün. İçindeki soluğun hava ile buluşması için eşsiz bir fırsat. Günlerdir soğuk odaları resmeden bir zihne ilaç olacak cinsten. Bugün geriye kalan ömrün ilk günü. Bir yandan da geriye kalan ömrün son günü. Meydan şimdilik boş. Tek eğlenebildikleri ve yargılarını savurabildikleri alana ne erken ne de geç gelirler. Ancak muhakkak gelirler. Saatler sayılmadığında çabuk geçer. Sayılı zamanın çabuk geçtiği de az biraz efsane. Tüm düşünceler uğultular eşliğinde kalpten beyne taşınıyor. Bu taşınma olası bir sonun öncesini temsil ediyor. Temyiz sonrası bir nevi bu sona hazırlanmış tüm beden. Ah insanlar! Ölüm 3-4 km ötende seni seyrediyor ancak hala kalabalık içte düşük profil. Onlar okumamış, onlar cahil, onlar en öndeki adamın sesini taklit eden çıkarcı bir sürü. Bütün bunların ne önemi var? Biraz sonra milyonlarca bilgiyi ve düşünceyi sakladığım beynimi sol lobu ile birlikte evrende bırakacağım. Bavulumu çoktan topladım. Ruhumu da alıp gideceğim Greve Meydanı'ndan.
Ruhumu alıp, kafamı bedenimden ayrı dünyaya bırakınca tüm dünyada görülür bir temizlenme olacak. Meydanda toplanan insanlar bundan ibret alıp bir daha suç işlememek adına kaderle anlaşacaklar. Anneler, babalar, eşler, çocuklar üzülmeyecek. Sonsuza kadar süren bir iyilik kaplayacak evreni. Yaşasın dünya, yaşasın kalabalıklar! Bir soluk eksildi paylaştığımız nefeslerden. Lütfen celladı alkışlayın... (Kitaba dair içimden geçenler)
Victor Hugo'yu herkes Sefiller adlı kült kitabından bilir. Determinizm (belirlenimcilik) ve hümanizm akımlarının neferlerinden biri olup, işbu eserini 26-27 yaşlarında kaleme almıştır. Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere her okur kahramanın öleceğini bilerek kitabı okur. Ancak kitabın içine girince apayrı duygular karşılıyor sizi. Beklentiler, inişler - çıkışlar, empati, duyarlılıklar. Ne diyebilirim ki tam anlamıyla dağıldım.
Konumuz idam olunca akla sorular sorular sorular geliyor. Toplum nedir? İnsan nedir? Adalet nedir? Kendimizi bildik bileli bir hengamenin içindeyiz. Bir insan olarak toplum odaklı bir yaşam sürüyoruz. Kader döngüsünün de bir sonucu olarak nedenler ve sonuçlara sahibiz. Pratikte suç işlemek diğer tüm eylemlerin kafada sonuçsuz olarak kaldığı bir yerde devreye giriyor. (Çoğu zaman)
Dünya nüfusunun %60'ının yaşadığı Çin, Hindistan, ABD ve Endonezya'da idam cezası yasaldır. Bu demek oluyor ki dünya nüfusunun %60'ı her an ölüm cezası ile karşı karşıya. Minicik sabilere yapılan insanlık dışı saldırılardan sonra idam da ülkemizde çokça konuşulmuştu. İdam cezasının olumlu ya da olumsuz sonuçları her zaman bir tartışma konusu olmuştur.
Ancak bu konuda uzlaşma noktasına varmak neredeyse imkansız. Aslında yargı ile mantık aynı masaya otursa büyük bir uzlaşı ile kalkabilirler. Ancak kabullendiğimiz yargılar ile her insanda farklı tezahür eden mantık insanlığın varoluşundan beri ortak bir noktaya varamamışlar. Adaletin uygulanabilirliği, şeffaflığı da altta kalanın canı çıksın oyununa istinaden her daim kirliliğini korumuştur. Düşünün tazminattır alamazsın yaşamın devam eder, alacak davasıdır kaybedersin alamazsın yaşamın devam eder, haksız bir hapis cezası hayatın yine bir şekilde devam eder. Ancak idam cezasının ne tür bir geri dönüşü olabilir? Bu konu öyle uzaaaar gider.
Semih beyin
#31306783 nolu gönderisini bir okuyun derim.
Fransız edebiyatı'na Balzac ve Emile Zola ile biraz soğuk bakar olmuştum. Sefiller'i yıllar önce okumuş etkisinden uzun süre çıkamamıştım. Yeniden ele almam gerekiyor sanırım :) Keyifli okumalar dilerim.