"İdam mahkumu” diye haykırdı kalabalık; ve ben askerler tarafından götürülürken, kafam karışmış ve neredeyse baygın halde yürürken, tüm bu insanlar yıkılan büyük binanın gürültüsü gibi ardımdan atıldılar. İçimde bir devrim gerçekleşmişti. İdam cezasının o cümlesine kadar, diğer herkes gibi nefes aldığımı, hareket ettiğimi, var olduğumu hissediyordum. Şimdi ise, benimle onlar arasında bir engel olduğunu açıkça hissetmiştim. Artık hiçbir şey şimdiye kadar olduğu gibi aynı görünmüyordu. O büyük ve aydınlık pencereler, o güzel güneş ışığı, o berrak gökyüzü, bu hoş çiçek; hepsi solgun ve korkunçtu, kefenin soluk beyaz rengindeydi. Yoluma çıkan o erkekler, kadınlar ve çocuklar hayalet gibiydi."
Bu son derece etkileyici romanın mahkum anlatıcısı idamı bekliyor. Suçu yadsınamaz olsa da, yaklaşan ölümün kesinliğiyle mücadele ederken temel insanlığı ortaya çıkıyor.
Victor Hugo'nun bu tutkulu erken dönem çalışması, Sefiller'dekiyle aynı gücü ve evrenselliği taşıyor. Giyotinin barbarlığına şiddetle karşı çıkan Hugo, yargıçların içinde merhamet uyandırmaya çalışmıştır.
Bu hikaye onun inançlarını damıtır ve ölüm cezasıyla ilgili devam eden tartışmalara oldukça önemli bir katkı sunar.