Ey, bayan Herniette! 33 yaşındasın, olgunluğun merkezindesin. İki tane de çocuğun var, annesin. Ne işin var Fransız'ın peşinde? Aileni terk etmene değer mi hiç birkaç saat tanıdığın bir adam? :(
Ama işte insan, bazen içindeki şeytani duygulara, birtakım güçlü arzulara yeniliveriyor. İçgüdülerinin peşine takılıp gidiyor... Kitapta bunu hissediyoruz. Yazar Herniette'i diğerlerine karşı savundukça biz de onun yerine kendimizi koyup anlamaya çalışıyoruz, işe Mrs. C. de eklenince empati yapma yeteneğimiz ve isteğimiz iyice gelişiyor.
Mrs. C.'nin hikayesi de oldukça enteresan. 24 yıl önceki 24 saatlik bir macerayı, kendine yakın hissettiği ve eleştirmeden dinleyeceğini düşündüğü yazara anlatmaya başlıyor... Ama bence Mrs. C.'nin yaşadığı şey, Herniette'nin yaşadığı şeye göre daha masum sayılabilir. Mrs. C.'nin yaşadığı şeyden dolayı bu kadar derin ve sarsıcı bir sıkıntı çekmesi de abartılı olmuş. Baksanıza Herniette neler yapıyor da kimsenin umurunda olmuyor. Kumarbaz bir adama kapılman ve iyilik ettiğin o adamın seni herkesin içinde rencide etmesi senin suçun değil. Hayatın akışında bu nevi şeyler geliyor insanın başına. Sen niçin bu kadar sıkıntı yarattın ki kendine teyzeciğim? :)
Ayrıca Zweig kadınların iç dünyasını ve psikolojik durumlarını, en iyi kadın yazarların çoğundan bile daha iyi anlatıyor. Kabiliyetli bir yazar olmak böyle bir şey sanırım.