Bir Koltukta Kaç Karpuz

Aydın Engin

Bir Koltukta Kaç Karpuz Posts

You can find Bir Koltukta Kaç Karpuz books, Bir Koltukta Kaç Karpuz quotes and quotes, Bir Koltukta Kaç Karpuz authors, Bir Koltukta Kaç Karpuz reviews and reviews on 1000Kitap.
Yalnız şunu söy­leyeyim: Türkiye'ye gelmedi savaş, yani harp olarak gelme­di. Bir gece bir uçak uçtu, ışıklar kapatıldı, karartma yani ... Yine o yıllardan hatırladığım birtakım insanlara Hitler sem­patik göründü. "Bak geldi; Yunanistanı aldı; sınıra geldi. Türkiye'ye girmedi. İyi adam o" gibi düşünceler yani. Oysa Hitler... Mussolini onun çırağının çırağı bana göre... Hitler bu işin başında. Nazi, faşist bile değil. Katil, cani hepsi bun­ların. Nazi, faşist falan bir fikirdir nihayet. Fikri söyler, be­ğenmezsin, o fikirde olmazsın. İşte o yıllarda Hitler'in gelip kapıdan dönmesini "Bak adam hatır sayıyor" diye kabul edenler de oldu. Çünkü biz 1 . Dünya Harbi'nde Almanlarla silah arkadaşıydık. Benim çocukluğumda Fransızca geçerli dil­di; herkes Fransızca öğrenmeye bakardı. Fakat Almanya'nın kalkınması Almancayı biraz öne çıkardı. Hele 2. Dünya Sa­vaşı'na doğru Almanca iyice sivrildi. 2. Dünya Savaşı'ndan sonraysa İngilizce, daha doğrusu Amerikanca favori oldu. Oy­sa o sıralar Almanya sempatikti. Almanya bize dokunmadı­ğı için sempatikti. Hitler için "Bak adam hatır sayıyor. Kız­mayın. Bu Hitler doğru yapıyor" diyenler, hele bize hücum et­meyince iyice Hitlerci oldular. "Biz de Hitler'le beraber sava­şa girelim" diyenler bile çıktı.
Daha ilkokula gitmiyorum. Küçüğüm yani. 5 yaşındayım. "Gazi Mustafa Kemal Paşa" dediler, bir tren geçti, trenden el salladığını gördüm mü hatırlamıyo­rum. Yani böyle bir tren geçti ve o trende Gazi vardı. - Peki siz sonra hiç görmediniz mi Atatürk'ü? - Hayır. İran Şahı gelmişti. İran Şahıyla beraber çok uzak-tan otomobille geçtiler... Hatırlamaya çalışıyorum ama ha­yır...Türkiye'nin on cumhurbaşkanından dokuzuyla neredey­se kişisel dost oldum ama . . .
Sayfa 51 - PDFKitabı okudu
Reklam
10. YIL MARŞI'NI 1O. YILDA SÖYLEMEK
Benim için çok önemli. Evlerin kapılarına üçer ampul takıldı ve bayrak as­mak zorunluluğu kondu. Biliyor musunuz, bugün her yerde söylenen 10. Yıl Marşı'nı biz o gün... canlı yayın demek is­tyorum sanki, o marşı canlı olarak söyleyen ilk öğrencileriz biz. Sınıfa girip bize öğrettiler. 1O. Yıl Marşı'nı biz onuncu yıl­ da söyledik. - Kapılara üçer ampul koyduk dediniz. Bu ne demek? - Bir tahtanın üstüne üç ampul konuyordu. Elektrik kablosu ile prize sokuluyor, aydınlanıyordu. Üstünde Türk bay­rağı. Onuncu yıl muhteşem kutlandı. Onu hiç unutamam. Ço­cukluktaki en büyük hatıram.
- O yaşta bir çocuğa ne ifade ediyordu Atatürk'ün ölümü? - Hiç siyasal düşünmediğimi çok iyi hatırlıyorum. Yani ben" Eyvah şimdi Türkiye ne olacak" demedim. Çünkü İsmet Pa­şa ismi o kuşaklar için bir güvenceydi. Atatürk'ün en yakın ar­kadaşıydı o. Gerçi ben "Atatürk o kadar büyüktü ki gerçekte ikinci adam yoktu" diyenlere katılırım. Bu bir gerçek. Ama yi­ne de İsmet Paşa hep vardı. Bu bizi çok etkiledi. Hiçbirimiz ne olacak diye sormadık. Devlet güçlü müydü, değil miydi bilmi­yorum ama yine de...Tam savaş bölgesindeydik. Birkaç aile dos­tumuz, ahbabımız konuşurlarken kulak kabartıyordum. "Bit­tik, bittik. Alman kapıya dayandı. Kapıdan girdi mi bitecek. Mustafa Kemal de yok. Bunlar bizi kurtaramaz. Gitti Türkiye, gitti" diyen kötümserliklerini duyuyordum bazı büyüklerin. - Evet. Bir yıl sonra da savaş başladı zaten... Değil mi? - Evet. Lise birdeydik. Yalnız biz savaşı hiç anlamadık. Yaşamadık yani. Camlar maviye boyandı; mavi kağıt kaplan­dı. Elektrik lambalarının üstüne yine mavi kağıt koyduk...
"Memleketi kurtar­dı bu adam"
- Şimdi babamın bir Atatürkçü olduğunu söyleyemeyece­ğim. Babam Osmanlı'dan gelmiş. Kitaplar Abdülhamid için "hain Padişah" diye yazarken babam "cennet mekan" diyen­lerden bir Osmanlı. Hani padişahlara laf söyletmeyenler­den. Arada Kemal ağabeyim espriyle karışık "Aman baba se­ nin o padişah dediğin şunu şunu yaparmış" dedi mi "Sus ke­rata" diye şakadan çıkışırdı. Yani şakasını kaldırırdı. Ama ben 10 Kasım akşamı eve geldiğim zaman baktım, babamın önünde resimli bir gazete duruyor... - Babanızın? - Evet. İlk sayfasında Atatürk'ün resmi olan bir gazete... Ve babam ağlıyordu. Bunu gördüm. Babamın "Memleketi kurtar­dı bu adam" diye ağladığını duydum. Bence çok önemliydi.
– Atatürk'ün ölüm gününü hatırlıyor musunuz? – Böyle soru olur mu hiç? Yaşadık biz o günü. Ortaokulda 10 Kasım günü tarih dersi vardı. Öğleden sonraydı. Tarih öğ­retmenimiz Reşat Ekrem Koçu hüngür hüngür ağlayarak girdi derse ve öyle güzel, öyle etkili bir şekilde bize Atatürk'ün ölümünü anlattı ki... O an hayatımın unutamadığım büyük olaylarından biridir. –Anlatır mısınız o anı? Duyduğunuz anı? – Duyuldu işte. Atatürk ölmüş. O zaman okulda radyo madyo yok bugünkü gibi. Reşat Ekrem Koçu hocamız der­se ağlayarak geldi. Bize onun ne kadar büyük olduğunu an­lattı. Hem ağlıyor hem anlatıyordu. Bizler de ağladık. Cena­ze kalkacağı zaman okullardan çocuklar seçildi. Ben de seçi­lenler arasındaydım. Sirkeci'deydik önce. Sonra bizi aldılar. Dolmabahçe'ye gittik ve katafalkın yani Atatürk'ün tabutu­nun önünden geçtik. Cenaze gününde geldik, tabutu taşıyan top arabası geçerken biz de ağladık.
Reklam
99 öğeden 61 ile 70 arasındakiler gösteriliyor.