You can find Featured Bir Kur'an Şairi books, featured Bir Kur'an Şairi quotes and quotes, featured Bir Kur'an Şairi authors, featured Bir Kur'an Şairi reviews and reviews on 1000Kitap.
Kur’an’ın Türkçeye tercüme edilmesi Osmanlı döneminde gerçekleştirilmişse de konu Cumhuriyet döneminde daha görünür bir şekilde gündeme gelmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 21 Şubat 1925’te aldığı bir karar ile, Kur’an’ı Kerim ve Ehadis-i Şerife’nin Türkçe tercüme ve tefsiri için 20.000 TL tahsis etmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı; Kur’an’ın
Osman Yüksel Serdengeçti'nin Hasan Basri Çantay'dan naklen verdiği şu bilgiler ise çok daha yürek burkucudur:
"Çanakkale zaferinin yıldönümüdür... Bir tören yapılıyor.. Çanakkale şehitleri anılacak... Zamanın meşhûr zibidi şâiri kürsüye geliyor: "Maalesef" diyor; "Çanakkale Şehitleri için güzel, şehitlerimizin şânına lâyık bir Türk şâiri tarafından şiir yazılamadı. Çanakkale destanını yazan maalesef Türk değildir.
Çaresiz Türk olmayan bir adamın şiirini okuyacağız" yâvesini savuruyor, istemeye istemeye Âkif'in şiirini okuyor. (...) Merhum bu hadiseyi duyar. Çok, pekçok müteessir oluyor; o kadartki koskoca adam bir çocuk gibi ağlıyor. Çanakkale şehitlerinden onu ayırmak, "Sen Türk değilsin!" demek.. tahkir etmek.. Akif'in en hassas yerine, en hassas teline dokunmak.. Bu hareket ve hakaret, zamanın zamane şairi, devlet şairi, resmi şair tarafından yapilmış... (Bunu bana rahmetli Hasan Basri Çantay anlatmıştı.)
Tam o sırada da gençliğinin kısm-i azamını hamamda geçirmiş bir yazar, CHP'nin resmi gazetesinde bir başmakale yazmış... Akif'e, "Hadi git artık, sen kumda oyna!" demiş...
Merhum Âkif Bey, Halkalı Mektebi'nde talebe iken arkadaşı, Hasan Tahsin ile antlaşmışlardı: "Sonraya kalan, önce ölenin çocuklarına bakacak!"
Seneler sonra Hasan Tahsin öldü ve Âkif sözünde durarak onun çocuklarına sahip çıktı.
O vakit tamamiyle kanaatim teeyyüd etti ki: "Yeryüzünde Akif'ten başka o selâset ve kuvvette Kur'ân'ı tercüme edebilecek hiç kimse yoktur" diyen Süleyman Nazif tamamiyle haklıdır. Hakîkaten Cenab-ı Hakk bu mazhariyeti yalnız Âkif kuluna ihsan etmiştir.
"Merhmet Âkif Ersoy'u belirli bir görüşün neferi olarak görmek ve (kendileri korkakça sinerken) onu öne sürmek, saygısızlığın en büyüğüdür. O yorgun ve mutsuz öldü."