Öyle geliyordu ki bana, gece kentinin yüzlerine çaldığı boyaya ellerimle dokunabilirdim; tıpkı dokunulunca parmak uçlarında gümüş toz lekeleri bırakan bayram maskeleri gibiydi bu yüzler...
Zekam diye adlandırdığım şeyde, meşru olmayan bir unsur tesadüften tahta kurulmuş hafiften büyüklük manisi içinde bir riyakar vardı. Haksız iktisaba yeltenmiş bu beceriksiz, günün birinde o budala despotluğunun öc alacağını kestiremiyordu.
"Alıntıyı okuyana kadar kitabı okurum" diyenler olabilir
Hoşnutsuzluğum, Stefan Zeeig'ın " Kötülük diye adlandırdığımız şey, yaradılıştan bütün insanlık da var olmuştur; bu, insanı kendi içinden çıkarıp kendisinin dışına doğru varederek ayak basacak yeri olmayan bir şeye sürükleyen kararsızlıktan başka bir şey değildir. Tabiat bu kararsızlığın ölümsüz bir parçasını ruhlarımıza sanki kendi öz-kaos stokundan vermiş gibidir. Veraset yoluyla edilmiş olan bu huzursuzluk, bir baskı yaratıp yeniden insanüstü, metafizik elemanlar haline girmeye çalışır." dediği şeydi. Öteki çocuklar böyle bir "kendini tanıma" zorunluluğu duymazken beni hep ileri doğru iten şey şu halde bu kararsızlıktı.