"İnsan doğası üzerine yapılan tartışmalar bir gerçeği değiştirmiyor: O da insanın ihtiyaç sahibi bir varlık olmasıdır. İnsan dünyaya tamamen çaresiz ve muhtaç olarak geliyor. Çocukluğundan yetişkinliğe doğru adım attıkça, sadece ihtiyaçlarını kendi karşılaması noktasında bir ilerleme kaydediyor ama muhtaç bir varlık oluşu, onun hayatının hiçbir evresinde son bulmuyor."
Kin ve nefret yıkıcıdır; yıkıcılık ise kolay bir iştir. Aşk ve sevgi ise, zordur; fedakarlık, zahmet, özen, yumuşaklık, sabır, alçakgönüllülük, incelik, samimiyet, affedicilik, yardımseverlik, şefkat ve vefakarlık gerektirir.
"Bilesin ki aşkın insanlar üzerinde etkin bir gücü, keskin bir egemenliği, yadsınamaz bir otoritesi, karşı koyulamaz kuralları, çürümeyen bir nüfuzu, önüne geçilmez bir baskısı, kısacası mutlak bir hâkimiyeti vardır. En sağlam şekilde kurulmuş bağları, en sıkı düğümleri çözer; katılıkları eritir, sağlamları sarsar; yüreğin üstüne konar: yasak olanı serbest eder."
Aşkın paradoksal yapısını en iyi Endülüslü filozof İbn Hazm anlatmıştır. Ona göre aşk, "zevk veren bir hastalık"tır.
"... aşk göz açtırmayan bir derttir. Bu derdin ilacı, acısıyla oranlı olmalıdır. Bu öyle bir hastalıktır ki, hasta zevk alır. Öyle bir acıdır ki dert sahibi arzu eder. Bu derde kim uğrarsa artık iyileşmek istemez. Acı çeken ise, bu acıdan kurtulmayı dilemez. Aşk insana, vaktiyle iğrendiği şeyleri süslü püslü gösterir. Kendisine zor gibi gözüken şeyleri kolay gösterir. Doğuştan olan huyları ve doğal eğilimleri değiştirecek kadar ileri gider. "