bir seyahat daima alışılmış hayatın düzlüğü dışında, olağanüstü maceralar fikrini gerektirir. Zannedilir ki ufuklarımızın ötesi bambaşka âlemlerin eşiğidir. Güneşin battığı yerde, bulutlardan saraylar kurulduğunu, erguvandan kaleler yükseldiğini, ateşten caddeler açıldığını, zümrüt veya yakuttan tavuslar ve horozlar dolaştığını görenler kendi hayatlarından artık tat almaz olurlar ve ufukların arkasında benzersiz bir cihanın saklandığını zannederek bu âlemin hasretini çekmeye koyulurlar.
bir fransızla bir almanı birbirinden ayıran, vücut ayrılığı değil, sadece zihinlerde biriken hatıraların nitelik farkıdır. Herhangi bir sebeple bu hatıralar unutulunca, iki birbirinden nefret eden kimlik, ötekine dönüşebilir bir hale gelebilir