henüz ikimiz de çocukken seni Yüzüklerin Efendisi ile tanıştırmamı hatırlıyor musun? İşte, Io Mordor'dur. Üçüncü bölüme bak. "Erimiş taşlardan kıvrıla büküle akan nehirler.. soğuyunca, acı içindeki topraktan kusulmuş çarpık ejderha şekilleri gibi duruyorlardı" diye bölüm var. Bu mükemmel bir tasvir. Tolkien Io'nun ilk resmi görülmeden çeyrek yüzyıl önce nereden biliyordu? İşte sana Doğa'nın sanatı taklidi.
Bir yaban domuzu sürüsü burunlarını çekerek ve homurdaranak patika boyunca yüıürlerken, Ay Gözcüsü birden önlerinde durdu. Domuzlar ve maymun adamlar hiçbir zaman birbirlerine aldırış etmezlerdi, çünkü aralarında bir çıkar çatışması yoktu. Aynı yiyecek için mücadele etmeyen pek çok hayvan gibi birbirlerinin yollarına asla çıkmazlardı. Ancak şimdi Ay Gözcüsü anlayamadığı bazı dürtülerle mücadele ederken, kararsızca öne arkaya sendeliyor ve onlara bakıyordu. Daha sonra sanki bir rüyadaymış gibi, toprakta bir şeyler aramaya başladı. Konuşma yeteneğine sahip olsa bile ne aradığını açıklayamazdı. Ancak gördüğünde onu tanıyabilirdi. Yaklaşık onbeş santimetre uzunluğunda, ağır ve sivri uçlu bir kayaydı. Pek eline göre değildi ancak işe yarardı. Kolunu sallayarak yürürken, taşın birdenbire ağırlaştığını farkederek şaşırdı. O sırada hoşuna giden büyük bir güç ve otorite duygusu hissetti. En yakındaki domuza doğru yürümeye başladı. Yabandomuzlarının zeka düzeyi pek yüksek olmamasına rağmen, bu gerektiğinden de küçük ve aptal bir hayvandı. Ay Gözcüsü’nü gözucuyla inceledi ancak çok geç oluncaya dek onu ciddiye almadı. Neden içinde herhangi kötü bir niyet bulunmayan bu zararsız yaratıklardan şüphelenecekti? Ay Gözcüsü taştan çekiciyle onun bulanık bilincini yok edene dek yaban domuzu otları kökünden sökerek yemeye devam etmişti. Cinayet o kadar ani ve sessiz olmuştu ki sürünün geri kalanı hiçbir endişe duymaksızın Otlamaya devam etmisti.
Dünya’da doksan kilo olan bir insanın Ay’da sadece 15 kilo geldiğini fark etmesi epey mutluluk verici olabilir. Sabit bir hızla düz bir şekilde yüründüğünde, insan kendini yüzüyormuş gibi hissedebilir. Ancak yön değiştirmeye, köşelerden dönmeye ya da durmaya çalıştığında, hâlâ doksan kiloluk kütle veya süreduruma sahip olduğunu fark edecektir. Çünkü ister Dünya’da, ister Ay’da, isterse Güneş’te ya da uzay boşluğunda olsun bu ağırlık sabittir ve değiştirilemez. Bu yüzden Ay’da yaşamaya tamamen alışılmadan önce, her cismin, gerçek ağırlığının altı katı oranında yavaş hareket ettiğinin öğrenilmesi gerekiyordu. Bu da ancak sayısız çarpışma ve sert darbeler atlatıldıktan sonra öğrenilirdi ve çoktan beri Ay’ da yaşayanlar, yeni gelenler ortama alışana dek onlardan uzak dururlardı.