İstanbul'da Süleymaniye, Üsküdar'da Mihrimah Sultan ve Edirne'de Selimiye camilerinin etrafında yapılan evlerin pencereleri şehrin vasati pencere ölçeklerinden daha küçük yapılıyor; sebebi camiyi daha büyük göstermek. Mimari anlayışına iki temel "konsept" hakim oluyor: Vakar ifadesi ve huşu hissi veren monumentallik, yani abidevîlik. Huşu hissini yapının bütünü verdiği gibi çok küçük bir çini parçası da verebiliyor...
Bu ölçü ve anlayışının bozulması Osmanlı'nın da çöküş yollarını açıyor. Enteresan bir örnek var: II. Viyana Kuşatması'na kadar sürekli galip gelen Osmanlı orduları düşman kuvvetlerinin yarısı kadarmış. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa düşman kuvvetlerinin iki misli büyüklükte bir ordu ile Viyana kapılarına dayanıyor ama netice alamıyor.
"Kuvvetin, sayının büyümesinde olduğunu zanneden zihniyet, yani ölçü bozukluğu o günlerde başlamış gibi görünüyor".
"(...) Büyük ölçünün her şeyi çözeceği yanılgısı, yönetici zümreye hakim olmuştu".
Sayfa 103 - Dergâh Yayınları, Turgut Cansever