Biz Peygamber'in etrafında, mabet köşesinde oturmuş bir zahit veya uzlete çekilmiş bir sahabe tanımıyoruz. Üstelik ariflerimizin ve zahitlerimizin kendilerini nispet ettikleri Ashab-ı Suffa bile, gönüllerini evlerinden ve özel hayatlarından çekmiş, ellerinde kılıç göreve ve cihada hazır bekleyen kimselerdi. Kendilerini mabet köşelerinde, dağ yarıklarında heder etmek, ruhbaniyet ve züht dergâhlarının eşiğini öpmek için değil, aksine bütün varlıklarını, hayatlarının her anını, kendi toplumsal işlerine ve inanç mücadelelerine adamak için. Onlar özel hayatlarını toplumsal ve fikri mücadeleye feda etmiş müstesna kimselerdi.
İnsan ruhu, tanınmama zavallılığından çok acı çeker, bir düğüm olur ruhlarda "hiçlik". Bu düğüm çözülmedikçe, cinayete kadar varan kötülüklere bulaşır insan.