Bize Göre

Ahmet Haşim
...aşkla evliliği karıştırmamalı. Aşk yabani bir hayvandır.
Kimi zaman hiç uyunmamış geceler ertesinde, pazartesiler cuma oluyor, cumalar pazartesi. aylar geçiyor, değişiyor mevsimler; Hiç yaşanmamışlar gibi. Oysa ne çok sene birikti ardımda. Bilmiyorum ki, birikecek mi bir bu kadar daha? Ardıma dönüp bakıyorum da, dallarımı kıran rüzgârları bile affetmişim ama, bir kendime uzanamamış elim. yastıklarım kuş tüyüymüş de, ağır gelmiş düşüncelerim. Biriktirdiğim keşkeler, ardımdan bile söylenmeye yetermiş. Bütün heveslerim, genellemelerin içinde yitip gitmiş. Oysa ne çok cümlem vardı benim. her şeye inat, yüreğimi ısıtan ne çok hayalim. Biliyorum, bu kadar kırılgan olmayı kaldırmıyor hayat. Her tökezleyişte kendi içine saklanınca, sıvazlamıyor sırtını. Pencere önü çiçekleri değiliz ki, anlayışlı bir el alıversin bir çırpıda içeri. Hadi aldı diyelim, gün ışığı olmadan ne kadar yaşanır ki?
Reklam
Renkler, insana ancak dış dünya hakkında bilgi verebilir. Ruha giden yolları havada çizen, yalnız kokulardır.
Çingene, insanın doğaya en yakın kalan güzel bir cinsidir.
Renkler, insana ancak dış dünya hakkında bilgi verebilir. Ruha giden yolları havada çizen, yalnız kokulardır.
Günaydınn.. Bu sabah yağmur var İstanbul'da
,birbiriyle evlenmemesi gerekenler varsa, onlar da yalnız sevişenlerdir. Üstadım Gourmont'un dediği gibi, aşkla evliliği karıştırmamalı. Aşk, yabani bir hayvandır.
Reklam
Fen, yağmur gerektiği zaman yağdırma imkanını bulmadıkça ya da suyun yerini tutacak bir madde keşfetmedikçe, dünyanın mutlak hâkimleri, şu kızıl ufuklar üzerinde sıra sıra yürüyen ve gürleyen kara bulutlar olacak!
Kadın ne yapardı, bilmem...Fakat boyalar olmasa bilme ki göz nasıl boyanırdı?
Fakat acınacak, en çok acınacak şimdi ağaçlardır. Ahmak ağaçlar, güneşe aldanarak yapraklarını zamanında dökmeyi ihmal ettiler. Şimdi yağmur içinde yeşil yapraklarıyla kalan bu zavallılar, yaz kıyafetiyle çamurlar da sürüklenen, vaktinde ölmeyi bilmemiş düşkün bedbahtları ne kadar andırıyor!
"Maviliği içi bayıltan sonsuz, derin gökyüzü..."
Sayfa 58 - Erasmus yayınları
Reklam
"Seyahat, hele deniz seyahati, ruhun bütün dertlerine devadır."
Sayfa 90 - Erasmus yayınları
Ay! Ay! Yalancı ay! Zekâdan harap olanları dinlendiren hayal gibi, güneşten bunalanları da teselli eden sensin!
... şimdi boyanmamış bir kadın yüzü, insana bir türlü medeni bir çehre hissi vermiyor.
Ne yazık ki vücudun harabesi zekanın olgunluk zamanına tesadüf eder. Manasız çocukluk, tatsız gençlik, sinni kemale hazırlanmaktan başka nedir? Zeka; nar ayva ve portakal gibi geç renk ve rayiha bulan bir sonbahar mahsulüdür. En az kırk sene güneşte pişmeden bu asil meyve ballanmıyor.
Zeka
Zeka -nar, ayva, portakal gibi- gec renk ve koku bulan bir sonbahar urunudur. En az kirk sene guneste pismeden bu asil meyve ballanmiyor.