Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Bizi Kimlere Bırakıp Gidiyorsun Türk? / Suriye ve Filistin Anıları

Bizi Kimlere Bırakıp Gidiyorsun Türk?

Selahattin Günay

Bizi Kimlere Bırakıp Gidiyorsun Türk? Sözleri ve Alıntıları

Bizi Kimlere Bırakıp Gidiyorsun Türk? sözleri ve alıntılarını, Bizi Kimlere Bırakıp Gidiyorsun Türk? kitap alıntılarını, Bizi Kimlere Bırakıp Gidiyorsun Türk? en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Cemal Paşa
Büyük Cemal Paşa'nın emir ve komutası hususunda söz söylemek rütbe ve mevkiim itibarıyla haddim değildir. İdarecilik bakımından, dışarıdan yapılan onca tenkitlere rağmen, diyebilirim ki çok yüksek evsaftadır. Değerli valilerimiz kendi yanlarında ancak ikmali tahsile muhtaç talebe halinde bulunabilir, dürüst, her türlü ahlaki bozukluğundan aridir ve çok yüksek vasıflı vatanperverdir. Mizacı sert, bununla beraber hakkı daima teslim eder ve vicdanını bilerek suiistimal etmez.
"'Ah siz ve siz Türkler bizi kimlere bırakıp böyle gidiyorsunuz ya Selahattin?'"
Sayfa 116 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Reklam
"Kitle halinde firarlar, küçük müfrezelere taarruz ve cinayetler o derece artmıştı ki soğukkanlılıkla bunları karşılamak her zaman mümkün değildi."
Sayfa 22 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Merhum Büyük Cemal Paşa, Cebel-i Duruz'da Süveydiye'de bir tayyare (uçak) gösterisi yaptırmıştı. Çok alçaktan yapılan bu gösteride tayyare büyük kışlaya çarparak düşmüş, pilotu da hafif yaralı olarak kurtulmuştu. Bu tayyarenin enkazı Süveydiye'den Dera'ya getirilirken tayyare askerlerinden ikisi tüfek kurşunlarıyla şehit edilmiş ve ellerinden mavzer filintalarıyla cephaneleri alınmış, gece husule getirilen bu vakada failler anlaşılamamıştı. Şehit edilen bu genç askerlerin ikisi de İstanbullu, gönüllü olarak askere katılmış, saf ve temiz simalı idi. Üzerlerindeki askeri elbiseleri de hususi yaptırdıkları anlaşılıyordu. İçlerinden birisi vurulduktan sonra gayret edip bir köye kadar gelmiş. Durumu, köyün şeyhine anlatmış ve hemen kapısının ağzında son nefesini vermiş. Şeyh de lazım gelen hürmetle cenazeyi ayak altından kaldırmış ve üzerini temiz, beyaz bir çarşafla örtmüş.
Askeri yerleştirmiş olduğum küçük bir tepeye geldiğimde devriyeden gelen erlerimizin Hüveytat aşiretinden beş kişiyi getirmiş olduklarını gördüm. "Bunları niye getirdiniz" dedim. "Ekinleri harap ederken bizzat gördük, halkın şikâyeti üzerine de yakaladık” dediler. Fena halde öfkelenmiş, içlerinden tam karşımda duranına, "Niçin ekinleri harap ediyorsunuz? Siz ne vahşi insanlarsınız" diyerek bir iki tokat attım. Kaçmak isterken Arap jandarmalar yakaladı. Bu Arap jandarmalara, "Siz ne biçim Müslümansınız, bu Türk kâfirine dövdürmek için beni tutarsınız? Türkler gâvur oğlu gâvurdur. Nasıl olur da siz evlad-ı Arap bunlarla beraber olursunuz?" dedi. Arap jandarmalar da, "Sen Müslüman olsan evvela halkın yiyeceğini harap etmezsin. Sonra bu gâvur dediğin Türk kumandan kadar biz evlad-ı Arap Müslüman olamayız. Müslümanlığı bizden daha iyi bilir ve bize Müslümanlık öğretir. Kimsenin ırz ve namusuna, mal ve canına dokunmaz. Dokunanları da çok ağır ceza eder. Sen bunun yanında Müslümanlık iddia edemezsin" dedi.
Benim bildiğime göre Araplar, askerlik yapmamak ve elden geldiği kadar vergi vermemek, hükümete karşı soğuk davranmak, yabancılık göstermekle kalmayıp, okumuş tabakası da elden geldiği kadar aleyhte propagandaya girişmiş, bunlar harbin başlangıcından itibaren pek güç idare edilegelmişti.
Reklam
Ben vatanımı ve şerefimi İngiliz altınına satamam. Ben Faysal ve Abdullah değilim.
Arap içinde çok yabancı vardı. Bunlar kimlerdi ve ne için gelmişlerdi? Kimisi Fransızca ve kimisi İngilizce konuşuyor... Kıyafetleri de şehirliydi. Çadırlar içinde Arap kıyafetinde, fakat konyak da kullananları görünce ben bu çadırları tecrübeli çavuşlarla seri bir şekilde gözden geçirttim.
Hüveytat aşireti, Hireyşe aşiretinden sonra gelen altı bin çadırlık bir seyyar aşiretti. Disiplini gevşek, halkı sert, yırtıcı, en adi şeylere kadar tenezzül eden hırsızlardandı. Arap aşiretleri içinde kadınlara el atan ve alçakça soyan yegâne aşiretti
Aşiret lideri Ude Ebu Taya, daha sonra Casus Lawrence aracılığıyla tüm aşiretiyle birlikte İngiliz saflarına geçmiş ve Arap İsyanı boyunca Lawrence'a yakın destek vermişti. İkilinin dostluğu Akabe'nin alınışı sırasında pekişmişti.Kitabı okudu
(Babamın) Henüz baba kucağında iken bana verdiği en mühim derslerden biri, "Sakın elini kana bulama"dır. Yaşlandıkça, "Oğlum sen yalnız olarak öleceksin. Kimseye bağlanma ve kimseye güvenme. Allah'a kalbinle bağlan ve ondan yardım iste. Hacı olsun, hoca olsun görünüşe aldanma. Arkadaşlarınla laubali olma, daima ciddi görüş. Lüzumsuz hiddet, şiddet gösterme. Zulüm iyi değildir, zalimler çabuk cezalarını görürler. Nasibini Allah'tan iste, vazife dolayısıyla kimseden beş para alma." gibi daha birçok nasihat aldım.
Sayfa 3 - İş Bankası Yayınları - 3. BaskıKitabı okudu
Reklam
Gün geçtikçe şımarıklık artıyordu. İngilizlerin altınları tesiri­ni gösteriyordu. Geceleri benim bulunduğum burcun odasına mavzerle ateş ediliyor, isabet eden kurşunlardan taşlar kopu­yordu. Bu kale böyle mavzer kurşunlarına değil, belki on beş­lik toplara bile dayanıklıydı. Kale taşları granitten ve her biri birer metrekübe yakın kalınlıktaydı. Onun için sanki bir şey olmuyormuş gibi kemali emniyetle oturuyor ve her zaman ki uğraşlarımla meşgul oluyordum.Bu odayı hatırlayınca, oda arkadaşımı da hatırlamamaya imkân yoktur. Bu odaya yattığım ilk geceler, dosya dolabı üzerindeki eski kâğıtlar arasında bir hışırtı hisseder ve bir mana veremezdim. Dikkat etmeğe başladım. Birden, dosya dolabına yakın pencerenin kırık bir taşının arasından, bilek­ten kalın siyah renkli bir yılanın girdiği ve dosya dolabının üzerine çıkarak çöreklendiğini gördüm. Yılanın boyu gayet uzundu; yüksek dolabın üzerinde ağır ağır çöreklendiği va­kit kuyruk tarafı hâlâ delikten çıkmıyordu. Bu tehlikeli m ah­lûka dokunmak istemedim. Her sabah güneş doğmadan ev­vel aynı delikten çıkıp giderdi. Buna karşı aldığım tedbir, karyolamı ortaya çekmek, sabaha kadar yeri görecek kadar lamba yakmak, bir kenarda da su bulundurm aktan ibaretti. Bu mahlûk hiç odanın içerisinde dolaşmadı. Yalnız kendi ya­tağında yattı.
"Benim bildiğime göre Araplar, askerlik yapmamak ve elden geldiği kadar vergi vermemek, hükümete karşı soğuk davranmak, yabancılık göstermekle kalmayıp, okumuş tabakası da elden geldiği kadar aleyhte propagandaya girişmiş, bunlar harbin başlangıcından itibaren pek güç idare edilegelmişti."
Sayfa 22 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Bir gün, evvelce jandarmalık yapmış, beni tanıyan ve fakat Busr-ı Eski Şamlı olmayan bir Arap nasılsa kale kapısındaki jandarmaları kandırmış, silahıyla içeri girmiş, dahili teşkilatı bildiği için doğru benim bulunduğum burca çıkmış; tesadüf bu, derhal gözüme çarptı. Odamın kapısı da açıktı. Beni görünce tüfeğini doğrultup, 'daha iyi vurayım' diye bir iki adım daha atarken derhal tabancamı doğrultarak bağırdım. O, esasen tabanca kullandığımı bilir, ilk fırsatta başarılı olamazsa ölümün mukarrer (kaçınılmaz) olduğuna inanır olanlardan olduğu için derhal tüfeği attı, yüzükoyun yere kapandı ve hemen yalvarmaya başladı
Asi Arapların yegâne korkusu amansız takibime maruz kalmalarıdır. Bir defa karar verildikten sonra her ne pahasına olursa olsun en ağır şekilde cezalandırılacaklarına kanaat getirmiş bulunuyorlardı.
Türkçe Bilmeyen Arap Erler
Paşa, "Teftiş bitmiştir, takımlar gelsin" dedi. Boruyla emir verildi. Flâma ile muhabere erlerinin yanıma gönderilmesi takımlarından istenildi, geldiler. Paşa da yanıma geldi. Gelen muhabere erlerine, "Yazılan emirleri çıkartınız" diye Türkçe emir verdi. Arap çocukları, bir şey anlamadıkları için yüzüme baktılar. Ben de, "Paşam henüz Türkçe'yi kendilerine öğretemedim. Malumualiniz bu bölüğe iltihâkim (katılmam) pek eski değildir. Bunların hiçbiri Türkçe bilmez" dedim. "Sen Arapça biliyor musun?" dedi. "Hayır bilmem." "Aman yarabbi gözümle görmesem inanmazdım. Birçok hareket yaptırıldı. Bu emirler flâmayla verildi. Emri veren Arapça bilmez, yapanlar da Türkçe bilmez, bu nasıl oldu?" dedi...
73 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.