Bir şeyi daha anladım ki biz her zaman bu karanlığın içinde yaşıyoruz, bazen onun içinde biraz olsun ışık beliriyor ama bana sorarsan, işte böyle anlarda gece pervanesi oluyorsun. Etrafa nasıl bir karanlığın hakim olduğunu anladığında..
Biliyor musun, böcekler hakkında bir roman yazsaydım, yaşamlarını şöyle anlatırdım: Deniz kıyısında bir kasaba, karanlık ve bu karanlığın içinde yanan birkaç ampul, altlarında ise iğrenç danslar. Hepsi de bu ışığa uçuyor, çünkü başka bir şey yok.
Böcekleri gündüzcü ve gececi olarak ayırmamızın sebebi şu ki, bazılarımız ışığa bazılarımız ise karanlığa uçuyor. Düşün eğer etrafının aydınlık olduğunu düşünüyorsan hangi ışığa uçabilirsin?
Bir şeyi daha anladım ki biz her zaman bu karanlığın içinde yaşıyoruz, bazen onun içinde biraz olsun ışık beliriyor ama bana sorarsan, işte böyle anlarda gece pervanesi oluyorsun, etrafa nasıl bir karanlığın hakim olduğunu anladığında.
Sanki hayatta varlığının değeri ancak yitip gittiğinde anlaşılabilen, paha biçilmez bir şeyler var. Derken, o kavranamaz şeyin varlığı olmasa, ulaşmaya çalıştığımız hiçbir şeyin anlamının olmayacağını anlıyoruz mutlak biçimde. Onsuz her şey gereksiz. Ne ki, onun ne olduğunu söylemek bile olası değil.