Evvela şunu belirtmek lazım; kitap çok fazla tarihi anekdot barındırmakla birlikte akademik anlamda bir tarih kitabı değil, bir edebi eser. Yazarın kendi zaviyesinden dünya görüşüyle harmanlayarak aktardığı "tarihsel gerçeklikler" tenkide muhtaç. Zira tarih metodolojisi dikkate alınarak elde edilmiş değiller. Bu nüansı gözeterek okuduğunuzda Salâh Birsel'in kendisine has, biricik üslubunun lezzetine vakıf olabiliyorsunuz.
Oldukça geniş sayılabilecek bir zaman yelpazesinden Boğaziçi'nin serencâmını izlemek; genelde kent tarihine, mekânın toplumlar üzerindeki dönüştürücü etkisine meraklı olanlar, özelde ise uzunca bir süre cihanın gözbebeği olmuş İstanbul'un artık hemen hemen izinin sürülmesi imkansız hale gelmiş zamanlarına ışık tutması bakımından tatmin edici.
Ülkemizde maalesef yeterince serpilememiş bir alan olan "gündelik hayatın ve sıradan insanın tarihi"ne ilgi duyanlar açısından da daha farklı ve derinlikli okumalar yapmak için bir basamak olacaktır.