Biz, bir târih, bir an'ane, bir görüş, bir nizam, bir üslûp, bir medeniyet kaybettik. Ammâ dirilişe inanıyoruz. Hâlk-ı cedid nüktesi ayan olacak ve ademin bağrından yeni bir hayat, yeni bir çehre ile baş kaldıracaktır.
lkinci Sultan Mahmud zamanında İngilizler padişaha buharlı bir gemi hediye etmişlerdi. Tair-i Bahri ismi verilen bu tekneye tayin edilen süvari kaptanlık vazifesini kabul etmemiş: "Ben arabacı değilim, gemiciyim. Böyle makine ile yürüyen gemiye süvari olamam!" deyip istifa etmişti.
Firdevsi ve Homeros milletlerinin geçmişinden kalan bakiye ve tortuyu, zaman harmanından destan rüzgarıyla savura toplaya, İran'a ve Yunan'a kıyametlik bir ömür sağladılar.
Bir bakıma destan devri geçmiş olabilir. Ama ölüm-kalım anlarında kütlelere can bağışlayan iman devri, kıyamete kadar insan oğlunun salınıp gezeceği bir meydan olarak sahibini beklemektedir.
Günümüz İslam cemaatinin büyük bir kısmında klasik çağlarımızın haşmetli günlerini bulamamaktan ileri gelen bir zamâne husumeti vardır. Zamanın aktüalitesine girmektense "zamana doğmak"tansa kendi muhayyel dünyalarında kalmayı tercih ediyor Müslümanlar.
Eski ve eskilik damgası taşıyan her şey ölmeye mahkûmdur. Ya ölmüş ya ölecektir. Ölen de dirilemeyeceğine göre bu dağılıp çürüyen bünyeyi yeni bir kalıbın içine dökmek, bir yeni nizamla yeni baştan inşa etmek gerek.
Tıpkı durmaksızın kendi kendini yenileyen tabiat gibi bir yeniden doğuşu beklemek ve hazırlamak lâzım.