"... Daha sonra buraya geldim, sana baktım ve şöyle düşündüm; bu sert, kaba dış görünüşün altında kendimi görüyorum. Bu çocuk annesini kaybetmiş; öfkeli, kırgın ve ben onu görebiliyorum. Belki o da beni görüyodur."
"Burada olmadığın her dakika seni özledim. Lanet olasıca her dakika seni düşündüm. Yaptığım şey yüzünden benden nefret mi etmek istiyorsun? Hiç zahmet etme, ben zaten sen gelmeden önce de kendimden nefret ediyordum...”
Tek kelime etmedi. Bana öyle bir sarılmıştı ki sanki onun için bir güvenlik kalkanıydım. Sizi ezen, nefes almanızı zorlaştıran çaresizlikle dolu bir kucaklamaydı bu. Çenesini önce omuzuma sonra da boynumun oyuntusuna dayadığında, bu evdeki bütün royallara kızgın olmam gerekse bile bir elimle saçlarını okşamadan duramadım. Bu Easton’dı, aynı yaşta olmamıza rağmen kendini “abim” ilan eden çocuk. Herkesin ilgi odağı, iflah olmaz, çoğu zaman sinir bozucu ve daima baş belasıydı.