Fransız edebiyatından çağının öncülü bu eseri büyük bir keyifle okudum.Kitaptaki edebiyata hayran olarak çevirdim her satırı.Saplantılı bir tutkunun adeta bir şehri ete kemiğe bürüyerek anlatılmasını okuyoruz.Çok sevdiği eşini kaybeden Hugues,Paris'te yaşadığı hareketli,canlı hayatı bırakıp daha sakin ve tutucu bir şehir olan Bruges'e taşınır ve burada kendini matemine teslim ederek yaşar,taa ki karşısına Jane çıkana kadar.Jane ile hayatı başka bir döngüye girer.
Kitap sembolist akımın öncüsü,dolayısıyla çağını aşıyor.Eser ilerlerken ona eşlik eden fotoğrafları görüyoruz.Fotoğraflar siyah-beyaz.Metne hakim olan renk de gri.Grinin binbir şeklini görüyoruz.Bazı motifler çok sık karşımıza çıkıyor:benzerlik,ikiz gibi.Ayrıca eşyaların,varlıkların bağlantıları,onlara atfedilen anlamlar var.Yazar Hugues'in ruh halini şehrin ruhuyla özdeşleştirmiş.Şehir adeta bir karakter olarak karşımıza çıkıyor ve ölümü,yalnızlığı,hüznü ruhunda taşıyor.Şehrin ruhu dokunmuş esere.Kitap imgelerle süslenen,simgesel ama akıcı,şiirsel bir dil ile yazılmış,fotoğraflarla bezenerek somutlaşmış.Her satırı oya gibi işlenmiş,sanat dolu bu metin okunmayı fazlasıyla hak ediyor.Ayrıca dönemin bakışaçısını,toplum baskısını da çok güzel yansıtmış.Ve oldukça sanatsal cümlelerle kilise eleştirisi de okuyoruz. Yazarın kendini anlatış şekline hayran oldum.