Son derece öğretici ve insana kendini sorgulatan bir eser..
Kitabın ilk 15 sayfasını, biyolojiyle aranız iyi değilse teorik bulabilirsiniz. Ancak lütfen okumaya devam edin. Âdet kanamalarını o kadar farklı yönlerden ele almış ki yazar, çok yönlü bir sorgulamaya giriveriyorsunuz. İlk insanlardan mitolojiye, dinsel bakış açısından ekolojiye, bilimden topluma kadar birçok yönden düşünme fırsatınız oluyor. Kendinize sorular soruyorsunuz. Dinler neden doğurganlığın göstergesi olan âdet kanını kirleten bir şey olarak anlatıyor? Mitolojode kan dökmenin yeri nedir? Pedler ve tamponlar neden lüks tüketim olarak geçiyor? Vajinaya direkt temas eden pedlerin ve tamponların içerikleri neden tam olarak açıklanmıyor ve denetlenmiyor? Âdet döngüsünden bahsederken neden sesimizi alçaltıyoruz? Biyolojik bir sıvıdan utanmamızı bize kim empoze ediyor? Dünyanın farklı yerlerindeki erkekler neden kadınlara has bu döngüden bu kadar rahatsız oluyorlar ve sürekli yorum yapıyorlar? ...
Kitabı okurken bu soruları o kadar çoğaltacaksınız ki farketmeden öfkelenip kendi kendinize konuşmaya başlayabilirsiniz. Doğuya ait olduğunu düşündüğüm sert adetlerin batıda da aynen uygulandığını okumak beni çok da şaşırtmadı doğrusu. Ancak kadın üreme sistemiyle ilgili rahatsızlıkların bu kadar görünmez kılınması beni hâyâl kırıklığına uğrattı. Söz konusu erkek üreme sistemi olduğunda ise durum hiç de böyle değil (!)
Karanlıkta yaşamaya mahkum edilen her kadın adına artık bir şeyler değişmeli. Bu bizim hayatımız, bizim nefesimiz, bizim kanımız...