Lazların üzerine düştükleri, alışverişi hakkında kavga ettikleri, hamsi balığıdır. Bu balık hamsinde -yani kış mevsiminin elli günlük bölümünde- çıktığı için hamsi balığı derker. Balığın çıkışını tellallar haber verir.(...) Bu balık bir karış kadar, ince ve morca cilalı, gümüş gibidir. Faydası o derecedir ki, yedi gün devamlı yiyen kimsenin şehveti son derece artar. Çok kuvvet verici ve hazmı kolaydır. Ağrı hastalığına tutulan adam yese, şifa bulur. Bir evde yılan ve çiyan olduğu zaman hamsi balığının başı tütsü edilse kaçar. Kırk çeşit yemeğini pişirirler. Kebabı, çorbası, yahnisi, böreği ve baklavası olur. Doğrusu, sevilecek mübarek bir yemek olur
Öyle ya, bize çocukluğumuzda, öğrenciliğimizde öğretilmişti: Okul müdürü hepimizin “baba”sıydı. Hepimizi korumakla sorumluydu. (Ne de olsa o zamanlar “baba” sözcüğü şimdilerde ki gibi erezyona uğramamıştı.)
Dedim çocuklara, biz ölürsek ağlamayın. Toprak altından ağlamanızı duymayız bile… En iyisi, ölmeden çay ve şeker alın bize. Çayı ve şekeri, gözyaşlarından daha çok seviniriz. Bari aldıklarınız bir işe yarar.