Dostoyevski : 1821-1881)
Eser : 1869
Dürüstlüğü , açık sözlülüğü, karşısındakilerin hislerini anlayabilmesi, incitmekten cekinmesi, kibarlığı , saflık derecesinde içtenliği ile Dostoyevski’nin güzel kalpli iyi insanı Prens Mışkin’e daha eserin girişindeki tren yolculuğunda bayıldım.
Prens’in “Şimdilik” durumum pek iyi değil” tarifindeki gibi umutsuzluktan umuda, en mutlu anlarında mutluluktan hüzüne geçişlerinde kendi ruh hallerimi buldum.
Sınıflara ayrılmış bir toplumda kimseyi yargılamayan , herkesi anlamaya çalışan ve affediciğilini sergileyen Prens, eserin sonunda Rogojin’e karşı bile merhamet gösterdi. Kılık kıyafet, miras, gibi maddesel değerleri hiç ciddiye almazken, kendi dışındaki tüm çevresini koruyup, kollayarak sevdi.
Dostoyevski’nin dervişinde ideal insanı yarattığını biliyoruz. Fakat eserdeki etkileyici ölüme yaklaşma anları tasvirleri, hastalıklar, insanoğlunun faniliğini acizliğini derinden hissettirdi. Ölüme yaklaştıkça hayatta kalma tutunma isteği ölümü kesin bir son olarak noktalayan bir anlatım buldum. Halbuki bizim edebiyatımızda , kültürümüzde genelde ölüm bir son olarak görülmez , ebediyet , sonsuzluk inanışları vardır. ( mesela Ahmet Hamdi Tanpınar’da)
Prens benim için unutulmayacak bir karakter olarak hafızamda kalıcak. Hatta olaylar karşısındaki davranışlarından dönüp dönüp feyz alacağım.
Nihal Yalaza Taluy çevirisi harika.