“Dışarıda birileri ölüyor” dedi arkadaşım
“Hayır sadece kar yağıyor” dedim
Bana bu iyi bir nedenmiş gibi geldi
Çünkü gidenler her zaman bir fotoğraf bırakıyor
Nefes alan gökyüzünün ortasındalar
Şarkının en güzel yerinde kopan bir tel gibi
Bir çığlıktan başka bir şey değil arkalarında uzanan
Öylece bırakılıyorlar dışarıya
Kimsenin elini uzatamadığı
kimsenin sözünün aşk olmadığı yerde duruyorlar
Çünkü en gerçeği, en sahicisi bu...
Ay ışığı ulurken balkondan düşürdüğün terlikleri toplayacağım.
Kırık fayanslarına takma kirpiklerimi takacağım.
Sana ait olan bir yalan daha bulacağım.
Bir düşü süsleyebilecek kadar gerçek olacak
ya da bir gerçeği yok edebilecek kadar yalan...
Derimi ve küskünlüğümü sıyır.,
çünkü hayat kurban arar.
Çekirgenin üçüncü sıçrayışı...
Acı büyükse bu bana yakışır.
Ama sıradansın., ama vasatsın., ama elveda.
Baksana.........., sana hiç gözyaşı hediye edildi mi?
Mektuplarını sen yazmadan önce okudum ve sana gözyaşlarımı hediye etmeye karar verdim.
Al avcuna doldur, yüzündeki kabukları soy; kırmızının sızısını gör.
Sokakta birine rastlayana kadar git.
Ve, ve, ve asla geri dönme.
Ama merak ediyorum ; sana hiç aşık olundu mu?
Çok uzun yıllar sonra cezaevlerinin inşa edildiği yerler boş araziler olarak kalacak. Belki büyük iş merkezleri, alışveriş alanları, çocuk bahçeleri yapılacak. Belki birilerinin ayakları burkulacak yürürken, birden içlerinde bir sızı büyüyecek. Rüzgarla ve yıllarla silinmeyen can çekişmelerinin, kan kokusunun izleriyle karşılaşılacak. Göremediğimiz, duyamadığımız, anlamak istemediğimiz, bu yüzden hep suçlu kalacağımız acılar için küçük bir bedel ödeyeceğiz. Biricik ve vazgeçilmez olanın, yani hayatın sınırları bu vahşetin içinde son bulmasın diye, işte bu yüzden satırlar unutmamak ve unutulmamak için yazılmalı. Ya da susmalı çok uzun bir yürüyüşe çıkılmış gibi. Dargınlığımız birer birer kaybettiğimiz inançlarımızdan değil mi...