MET (kendi kendine konuşur gibi): Alıp başımı dağlara kaçabilirim… Ama nereye kaçarsam kaçayım, hepiniz, bütün tarih bende yaşıyorsunuz. Başkalarının çizip beni içine attığı çemberden çıkıp kurtulamam. Bir borç yığını altında eziliyorum.
Ölüm bu mu? Yanımda mı, içimde mi?
Yoksa ben mi onun içindeyim? Etin, kemiğin, kanın, sinirin ölümünü anlıyorum. Değişir, gider. Korkunç olan bu değil. Bunca yıldır aldıklarımız, biriktirdiklerimiz, topladıklarımız ne olacak? Kelimeler nasıl ölecek? Ellibeş yıldır biriktirdiğim kelimeler… Gözlerimde topladığım renkler, ya supimin sesleri… Bunlar nasıl ölecek? Korkunç olan bu işte. Sesiniz kalmayacak dünyada, heeey, sesiniz yok. Yaşamamak…
Et, kemik, kan değil, renk yok, ışık yok, ses yok.
Yok, yok…