Ama sen hep sevilmek için yaratılmıştın,
İç çekme ve okşanma ve geçmeye kendinden,
sevilen bir göğüste ağlamaya kederli,
ağzında kokulu bir gülü didikleyip de.
Ah neler açtı başıma
seni bu kadar sevişim
Hava canımı yakıyor
senin aşkından; yüreğim,
şapkam canımı yakıyor.
Var mı bir satın alacak
şu tuttuğum kurdeleyi,
şu ak iplikten kederi
mendiller dokumak için?
Ah neler açtı başıma
seni bu kadar sevişim!
Adını söylüyorum
karanlık gecelerde,
belirince yıldızlar ay
suyunu içmeye,
yapraklar uyudu mu gizli dallarda hele.
İçerimde ne tutku kalıyor,
ezgi ne de.
Ölü demleri çalan
o çılgın saatim ben.
Işıkla dolu işte
şu ipekten yüreğim,
yitik çanlarla dolu,
arılar, zambaklarla;
uzağa gideceğim,
bu dağlar ötesine,
denizler ötesine,
yanına yıldızların,
istemek için Îsa
Efendimiz’den yine
masallarla beslenmiş
eski çocuk ruhumu,
o tüylü külahımla
tahtadan kılıcımı.