Bugün, politik, askeri, iktisadi ve kültürel her anlamda Anglo-Sakson'ların domine ettiği bir çağda yaşadığımızı söylersek yanlış olmaz. Bu her zaman böyle değildi, bunlardan önce dünya Latin'lerin hegemonyasını yaşamıştı.
İşte bu Latin döneminden önce, seyyah'ın yaşadığı yılları da kapsayan uzunca bir dönem Türk-Moğol çağı diye adlandırılıyor. Mısır'dan Çin'e, Rusya'dan Hindistan'a bilinen dünyanın 4'te 3'ü Türk ve Moğol kökenli hanedanlar tarafından yönetiliyordu ve tüm o dönemin tarihi bu hanedanların birbirleriyle giriştikleri kavgalardan oluşuyordu.
Fas, Tanca doğumlu seyyah ibn Battuta böyle bir konjonktürün geçerli olduğu dünyanın hemen hemen tamamını dolaşmıştır, hem de alelâde bir turist gibi değil, üst düzey bir devlet görevlisi gibi, ulaştığı ülkelerin hükümdarları ve önemli kişilikleriyle tanışarak yapmıştır bunu.
Amerika ve Avustralya kıtalarının bilinmediği bu dünyada tek firesi kuzey Avrupa coğrafyası olmuş. Bu , bugün, tüm bu sahip olduğumuz ulaştırma imkanlarına rağmen, gerçekleştirilmesi çok zor bir şey.
İnsan bu kadar yer görünce elbet başına gelmeyen ve kulağına çalınmayan kalmıyor. Geçirdiği tüm badireler yanı sıra, duyduğu ilginç hikayeler ve efsaneler de eserde önemli yer kaplıyor.
Akademik olarak önemi çok büyük bir eser olsa da, tarih ve coğrafyaya ilgili herhangi birisi sadece meraktan da okunabilir. Son olarak çoğu kişi sevmez ama benim okuduğum baskının düzenlemesini yapan ve dipnotlarını hazırlayan sayın Sait Aykut'un heyecanlı ve samimi dilini çok sevdim, o da esere ayrı bir okuma tadı katmış.