Düşünce Tarihine Bakış

Büyük Muztaribler 3

Salih Mirzabeyoğlu

Öne Çıkan Büyük Muztaribler 3 Gönderileri

Öne Çıkan Büyük Muztaribler 3 kitaplarını, öne çıkan Büyük Muztaribler 3 sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Büyük Muztaribler 3 yazarlarını, öne çıkan Büyük Muztaribler 3 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Şuurun Derinlikleri..."
- " (...) Herşeyin sonsuza kadar birbirleriyle irtibatlı olduğu bir kâinatta, bütün şuurlar da birbirleriyle bağlantılıdır. Görünüşlerimiz ne olursa olsun, bizler sınırları olmayan varlıklarız; insanoğlu, şuurun derinliklerinde tektir…"
İBDA YayınlarıKitabı okudu
"HİSS-İ MÜŞTEREK; ORTAK DUYU"
- " (...) için doğru ile yanlışın birbirine karşı oluşu sabit bir şeydir; çoğu zaman bu hiss-i müşterek, var olan bir felsefe sisteminin toptan tasvibini veya reddedilmesini bekler ve böyle bir sistem üzerindeki bir açıklamada bu tavırlardan sadece birini veya ötekini kabul eder. Felsefî sistemlerin farkını, hakikatin gitgide gelişmesi olarak kavramaz; onun için başkalık sadece çelişki anlamına gelir. Tomurcuk, çiçeğin açılışı içinde kaybolur, denebilir ki, tomurcuk çiçek tarafından çürütülüp reddedilmektedir; aynı şekilde meyve de, çiçeğin bitkinin yalancı bir varoluşu olduğunu bildirir ve kendini bitkinin hakikati olarak çiçeğin yerine geçirir. Bu biçimleri sadece birbirlerinden farklılaştırmakla kalmazlar, aynı zamanda bağdaşmaz şeyler olarak birbirlerinin yerini de alırlar. Yine de, oynak tabiatları onları organik birliğin birer ânı kılar ve bu birlikte onlar çatışma hâlinde olmadıkları gibi, üstelik ikisi de aynı ölçüde zorunludur; bu eşit zorunluksa bütünün hayatını yapar. Ama felsefî sistemler arasındaki çelişki genellikle böyle anlaşılmaz; üstelik çelişkiyi yakalayan ruh, onu tek yanlılığından kurtarmasını veya kurtulmuş olarak elde tutmasını ve kendisiyle boğuşur, çelişir görünen şeyin biçiminde, karşılıklı olarak zorunlu olan anları görüp tanımasını bilemez."
Sayfa 221 - 222 Hegel, İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Hegel...
- " (...) Georg Wilhelm Friedrich Hegel, 1770-1831... Berlin Üniversitesi'nde profesördü. Maddeyi bir nevi düşüncenin pıhtılaşması olarak alan felsefesi, bu bakımdan "mutlak idealizm", gerçeğin oluşma sürecini bitirdikten, hayatın düşüncesinin ortaya -felsefe!- çıkması bakımından da "objektif idealizm" diye anılır. "Düşünce nesnelerin temelindedir."... Ruh'un-ide'nin gerçekleşmesi ve gerçekliğin ona dönüşümü serüveninde, gerçekliğin birbirinin zıtları hâlinde tezahüründen hareketle "hakikat"in niteliğini belirleme işi olan felsefe, "diyalektiğin kanunları" hâlinde bunu takip eder; buna nisbetle de tarih felsefesi içinde görünen felsefî akımlar da, bulundukları zamanın bir hakikat görünüşüne karşılık olarak gelirler. Bu niteliği ile felsefe tarihi, sistemlerin gitgide gelişmesi tarihidir.
Sayfa 221 - Hegel, İBDA YayınlarıKitabı okudu
BERKELEY ve SONSUZ GÜÇLÜ RUH...
- " (...) Berkeley'e göre, sonsuz güçlü ruhun etkisiyle fikirler idrak eden ruhlarız biz. Şu hâlde, "fazilet", sonsuz güçlü ruhun idrak ettirdiği bir fikirdir. Bu açı, katıksız bir dinî açıdır. Bugün, izâfiyet, kuantum fiziği, hologram, tecrübecinin tecrübede bizzat müdahil rolü, "elektronların şuuru" vesaire gibi meselelerin ışığında, ona yöneltilen tenkidlerin yavanlığı da anlaşılıyor..."
Sayfa 104 - Berkeley, İBDA YayınlarıKitabı okudu
"HİÇ NEDİR?"
- " (...) Bu suâle verilebilecek her türlü cevap imkânsızdır; çünkü, böyle bir cevapta zorunlu olarak, "hiç şudur" veya "hiç budur" şeklinde bir cevap kullanılır. Hiç hakkında suâl de, cevab da, aynı ölçüde kendi içinde mânâsızdır. Böylece, bu suâlin ilim tarafından geri çevrilmesine gerek bile kalmaz. Genel olarak düşünmenin hep başvurulan temel kuralı, kaçınılması gereken çelişme ilkesi, "genel mantık", bu suâli yere çalar; çünkü, aslında hep bir şeyi düşünmek olan düşünme, düşünme olarak "hiç"i hedeflediğinde kendi özüne aykırı davranmış olur. Hiç'i nesne hâline getirmek bize böyle tamamen yasak edildiğinden, "hiç" hakkındaki sorgulamamız da sona ermiş demektir; tabiî ki, hiçi kökünden kavramak ve onun keşfedilebileceğine karar vermek için, "mantık" ın en yüksek merci olması ve anlama kabiliyetinin araç, düşünmenin de yol olması şartıyla."
Sayfa 352 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
BİLMEYİ BİLMEK...
- " (...) Bilmeyi bilseydin, Allah Resûlü'nün sünnet ve hadîslerini, "Onun ölümünü üzerinden 200- 300 sene geçtikten sonra birileri toplamış!" diye fare kafası ve kenef ağzıyla reddetmezdin. "Kuvvetli hadîs" ve "zayıf hadîs" sadedinde serdedilen delillerin aslında zâhire rahmet cümlesinden olup, işin aslının "ehl-i kalb"e sorulması gerektiğini bilirdin. Aramayı ve sormayı bilirdin. Bulduğun cevabın, neyin hâlline dair yakîn getirilmesi gereken olduğunu bilir, bunun havada ve meselesiz bir gevezelik işi olmadığını, meseleleri bilsen bilirdin. "Kuvvetli hadîs" ve "zayıf hadîs" tasnifinin, nerede ve ne bakımdan mühim olduğunu, meselenin niteliğine nisbetle "zayıf" diye belirtilen hadîslerin, Allah ve Resûlü'nü "varoluşan" tarzda bilmek bakımından, tahkikî imânın istediği "irâdî katılım" ve doğrudan seçici hürriyet gereği bakımından, ne muazzam bir lütuf, değer verme ve kuvvet olduğunu da anlardın. Yâni, "zayıf" nitelemesinden, "ehemmiyetsiz" anlamını çıkarmazdın."
Sayfa 228 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
ZITLAR BİRLEŞEBİLSELERDİ...
- " (...) İmâm-ı Rabbanî Hazretlerinin ifâdesiyle, bu âlemde hak ile bâtıl, "muhik" ile "mubtil" mecz-katışma hâlinde bulunduğu ve korkunç bir benzeyiş içinde "ayn" ve öbürü "gayr" kutupları belirttiği için, bunları ayıklamak ve hayâl melekesine bağlanacağı kutbu gösterebilmek, deveye hendek yerine deniz atlatmaktan daha zordur. Bu sırrı Muhiddin-i Arabî de şöyle belirtir: "Eğer zıtlar birleşebilselerdi, birbirlerinden bir daha ayrılmazlardı"... Bunu da böylece kafama mıhlayan da Üstadım."
Sayfa 13 - 14 Takdim'den, İBDA YayınlarıKitabı okudu
"HUSUSÎ ve HAS" NİSBET...
- " (...) Ortak mânâlar dışında, mânâların -insan faaliyeti olarak düşünce ve veriminden bahsediyorum!-, "ruh", "anlayış" ve "sistem"lerin müştereklik içinde kendi terkibine oturttuğu ve yerine göre "özelleştirdiği" fikirler ve klişeler... Bu terkiblerden hareketle neticelendirilen ilim yahut mevzu sahaları. Bunların birbirine nisbeti ve daha neler ve neler. "İdeolocya ve İhtilâl" isimli eserimden başlayarak, nerdeyse bütün fikir kategorilerini bütün felsefelerle karşılaştırmış ve bu meseleyi müstakil bir eser olacak kadar çok işlemiş olan ben, en tepede "Kendinden Zuhur" hikmetini yüzyıl diyalektiğine bitişik bir yerde Peygamber ruhaniyetine müştak olandan -her şey O'nun!- tasarruf hakkı olarak almış sıfatıyla ve "hususî ve has" nisbetimle işlerken, kimi salaklığından kimi de zaten hainliğinden bunu düpedüz -hem de benden!- intihale alet ediyor veya etmek istiyor: Makale veya kitap yazıyor veya yazacak ya!"
Sayfa 445 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
BERKELEY'E DAİR...
- " (...) George Berkeley, dindar bir Hıristiyan; İslâm tasavvufuna bön bön bakanlarla, onu kendi davası adına semerelendiren adam bahsine en güzel örneklerden biri. Bunu, mücerret bir idrak örneğinin bile, İslâm hakikatini nasıl takdir ettiği bahsine misâl olarak da gösterebiliriz; bu husus, Berkeley'e yöneltilen "fikir adına çocukça" lâflara karşı çıkış bakımından ve bizzat Berkeley'in fikirlerindeki gedikleri tashih açısından mühim. Berkeley'in, kendi lisân iklimi içinde "insan ve kâinat" davasının merkezinde söylediği husus, İslâm'ın bâtın yolu kahramanlarının umumî tecrübî bir hakikat olarak ifâdelendirdikleri ve bizim bir Formül âşinalığı olsun diye sık sık Muhiddin-i Arabî Hazretlerinden işaretlediğimiz şu meseledir: - " Haklın gözünde Hak, akılda, Halk ise görünen bir varlıktır. Hak ehlinin gözünde ise Hak görünen, Halk ise akıldadır." Berkeley bunu, halkın eşyayı algılayışı ile, üstün idrake talip filozofların eşyayı algılayışının, "insan-ben" merkezi etrafındaki birliğini gösterme sadedinde, aklı en ileri noktalara kadar götürerek, akıl plânında gerçekleştirmeye çalışmıştır. Diderot'un, "en saçma, ama uğraşılması en zor metafizik anlayış" diye vasıflandırdığı Berkeley'in görüşleri, "saçma"nın da "zıtlar arasında onların varlık isbatına fırsat vermez bir bedahet" hâlinden kinâye felsefî versiyondan mülhem bir hakikatinin bulunuşu dikkate alınırsa, kaba muhakeme dışında görülmesi gereği anlaşılır."
Sayfa 102 - 103 İBDA YayınlarıKitabı okudu
Tefekkür...
- " (...) Hususen Kant'ın işlediği, "hâdiseye yanaşan insan şuuru" meselesi sadedinde, "hüküm"ün terkibî mahiyet arzetmesi, hükmün köklerinin müşahede ve tecrübe edilen şeyde olduğu kadar, "kablî-peşin" nitelikte bir akıl verisine de dayanması hususu ve bir nesneye âit tek başına bir bilginin, bir "hüküm" ve "fikir" ifâde etmeyeceği davasının kökü, İmam-ı Rabbanî Hazretleri'nden: - "Tefekkür, şüpheye düşmeden ve kalbi başka şeylerle meşgul etmeden, elde edilmek istenen bir ilim için iki bilginin arasını birleştirmektir. şayet kalb, bu ilmi hazırlamak ve birleştirilen o iki bilgide hissetme niteliğini kaybedecek derecede son derece dikkat kesilir -tecrid?- ve âdî şeyden (alelâdeleşmiş şeyden) kıymetliye intikal ederse, buna tefekkür denir!"
Sayfa 205 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
163 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.