Eski Anadolu'nun 3500 Yıllık Yemek ve İçkileri

Büyük Şölen

Ahmet Ünal
Neşet Ertaş söyleşilerinde Abdal (Bektaşi) dedelerinden bahseder. Dede, köylülerin borçla dertle kesip kendisinin önüne koydukları tavuktan azar azar etrafa dağıtır; birisi "dede az vermedin mi" dese, "lokma karın doyurmaz şefaat arttırır" dermiş ve sonuçta tavuğun dörtte üçü dedenin önünde kalırmış. Bu durumda dedenin sunduğu şey tavuk değil, şefaat oluyordu.
Sayfa 280Kitabı okudu
Herkes yediği yemeğin içinde sadece et, sebze, su, tuz, biber ve baharat olduğunu zanneder; oysa orada da tonlarca tuzlu ter yanında kazanlar dolusu kan vardır. Boşuna değil son akşam yemeğinin yendiği Eucharist ayinde ekmek yanında kan da görülür. Tolstoy'un dediği gibi savaşlarda tüm kötü insanlar bir araya gelir vurur, kırar, yağmalarlar ama iyi ve aç insanlar eylemsiz kalırlardı. Güçlü olan zorba olan zayıfı ya öldürür ya tutsak alır ya da yerinden yurdundan eder, birinin sevinç ve refahı diğerine ölüm veya keder olurdu. Kanla yemeğin nasıl iç içe girdiğini görmek isteyenler ayak ucunda oturmuş eşi olduğu halde bir çadırın içinde Büyük bir keyifle yan gelip uzanan Yeni Asur Kralı Asurbanipal'in saray kabartmalarında sergilediği bir yemek sahnesini seyredebilirler. Tespih taneleri gibi dizilerek çadırın çatısına asılmış düşman kellelerinden damlayan kanlar neredeyse tabak ve kadehlerin içine akmaktadır ama ne kraliyet çifti ne de bu kanlı ziyafete katılan yalakalarının umurunda bile değildir. Arabasız, evsiz, barksız, erkeksiz, kadınsız, annesiz, babasız, telefonsuz, bilgisayarsız, müdürsüz, onbaşısız, polissiz, başkansız, mermisiz, giysisiz, yaşayabilirsiniz ama gıdasız asla!
Resim