Delişmen, yaratıcı, eğlenceli, düşündürücü, hüzünlü, kafa dağıtıcı, absürt, keskin, cesur,
zekice...
O kadar keyifli ve sürükleyici bir şekilde sarıyor ki kitap hemen bitmesin diye tadını çıkara çıkara okumaya zorluyor insanı. Her öykü birbirinden bağımsız ama bazı hikayelerin birbirine dokunabildiğini hissettiğiniz anlar da söz konusu. Her öykü sonrası “Ben şimdi ne okudum yahu!” diye düşünüp yeniden başa dönüp öyküyü hazmetmeye çalışıyor insan. Öyküler kısacık ve tertemiz bir dille yazılmış. Ağdalı bir dilden ötürü mü anlamadığını sorgulamaktan kurtarıyor okuru. Hayır, anlaşılması zor! Hissettiren ama anlatılması zor duygu ve düşüncelere daldırıp çıkaran bir tarzı var. Bu yüzden oldukça zekice ve çarpıcı bir kurgulama söz konusu.
En beğendiğim öyküsü ise “Şapka Numarası” oldu. Bir sihirbazın çocukları eğlendirmek için öncelikle kendisinin sihire inanması gerektiği, dünyanın sihrinin yok olmasıyla artık bu dünyada kendisi gibilere, hayvanlara ve bebeklere mutlu bir hayat hakkının kalmadığını sihirbazlıktan vazgeçmesiyle görüyoruz. Dünya iyi yönde değişmiyor.
Kitap boyunca sarkacın farklı uçlarına kayıyor insan. Ters köşe olmayı seven, sıradışı, uçuk öyküler okumayı sevenler için birebir bir kitap. Yıllar önce Türkiye’ye geldiğini, söyleşilerinin olduğunu yıllar sonra öğrendiğim için üzgünüm. Geç keşfedilmiş bir yazar ve kitap kendi adıma. Okuyup üstüne konuşulası ara ara döne döne...