Yıllardır Jules Verme okumuyordum. Çocukken, muhtemelen sadeleştirilmiş eserlerini, büyük bir heyecanla ve şevkle okurdum. Tekrar okuduğumda yine o heyecan duygusunu, okudukça meraklanmayı yaşadım. İkinci kaptana ve kendilerini kurtarmak için canını tehlikeye atan Louis'e minnet duymayı bırak, ihanet etmeyi düşünen Norveçlilere de aşırı sinirlendim. Korkusuz Kız adlı Jean C'nın gözbebeği olan yelkenlisiyle oğlunu aramaya buzullara ve bizim tahminlerimizin çok ötesinde soğuklara ve zorluklara açılan baba yüreği, çok mert ve cesurdur. Kendisine ve Penillan'a hayran oldum. Ayrıca buzulların böyle sıkıntıları olacağını daha önce düşünmemiştim. Hani zor yerler evet biliyorum ama bu kadar ince ve detaylı düşünmemiştim hakkında. (Titanik şimdi geldi aklıma) Mesela bir yerde geminin kışlamak için dondurulan yerde sabitlenmesi ve orada 6 ay beklenmesi, insanların ve hatta hayvanların azlığı, uzaklığı... Tamamen bir delirmeye sebep olacak şartlar. Bu yüzden denizciler çok güçlü olmak zorunda. Ve bu güçlü cesur denizciler arasında hainler çıkar peşinde olanlar olsa da, Mari gibi cesur yani "Korkusuz Kız" da var. Güzel bir kitaptı. Sadece Andre'nin bu kadar basit bi sebep için böylesine kötüye dönüşmesi ve Norveçlilerin kötülüğüne aklım elvermedi. Ama böyle insanlar yok mu? Var. Hayat böyle, insanlar böyle, insanlık böyle. İyisiyle kötüsüyle , siyah-beyaz ve grisiyle dünya böyle bir yer..