16. yüzyılda Batı kültürü, karşısına çıkan Batılı aklın estetik temellerinin değiştirilmesi zaruretine karşın değişmek yerine ana bünyeden bağımsız veya dindışı veyahut laik bir yeni oluşum meydana getirmiştir. Oluşturulan bu yeni yapı mekanik gerçekliği inşa etmekle meşgul olduğundan insanın estetik ve ahlakî tarafıni yadsımıştır (T ürker, 2011: 260). 16. yüzyılda 'Türker’in ifadesiyle“aklın estetik temellerinin değiştirilmesi süreci” 18. yüzyılda din dışi aklın inşa olmasına yol açmıştır. Hume, din dışı aklın tıkanma yaşadığını görerek, aklın tutkuların kölesi olduğunu söylemiş ve akla yeni bir estetik temel sağlamıştır. Hume, ahlak, siyaset ve iktisat alanındaki açıklamalarında tutkular ekseninde hareket etmiştir. Akıl ve doğru felsefeyle bağlantılı doğru din tanımıyla dinde hurafe, sezgi ve keşişlik karşıti akılcı zemini terk etmemiştir. Dindışı ahlakı inşa etme kaygısında olmuş ve dindışı hayat algısının yerleşmesine katkıda bulunmuştur. Dindışı düşünce ondan sonra artmıştır. Nitekim James Fieser, Hume’u modern çağda ilk saf dindışı düşünür olarak nitelemiştir (Hardin, 2007: 231). Hume’un dindeki akılcı(rationalism), olgusalcı (posivitism) ve bilimci (scientı'sm) tavrı Batı düşüncesinin dine karşı benzeri tavır sergilemesine kaynaklık etmiştir. Hume’un ve çağdaşlarının bu akılcı tavrı postmodernliğin tartışılmaya başlandığı l970’lere kadar devam eden akılcı, olgusalcı ve bilimci modern perspektifleri etkilemiştir.