Çağların Sorumluluğu

Aytunç Altındal

Çağların Sorumluluğu Sözleri ve Alıntıları

Çağların Sorumluluğu sözleri ve alıntılarını, Çağların Sorumluluğu kitap alıntılarını, Çağların Sorumluluğu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Realizm
. Günümüzde sıkça kullanılan sözcüklerden biri de "Gerçekçilik"tir. Örneğin aydınlar yeri geldikçe "Gerçekçilik"ten söz ederlerken, siyasetçiler daha çok kendilerini önemsetmek ihtiyacı duydukları anlarda -suratlarına da iğreti bir ciddiyet takarak- ortaya atarlar bu sözcüğü. Nedir ki, aydınların, siyasetçilerin, bilimadamlarının ya da düşünürlerin "Gerçekçilik"ten ne anladıkları bir soruşturulsa ayrı ayrı ve hatta birbirleriyle taban tabana zıt tanımlarla karşılaşmak olasıdır.
Simya ve kimya
"Ilm-i Simya" için esas olan "Madde" - onun "Tümel Özellikleri"dir. "Madde"nin "Değişkenliği”, “İlm-i Simya"da en önemli bilgidir. Simyacı için, statik, durgun, hiç değişmeyen ve değiştirilemeyecek bir "Madde" yoktur. Çünkü her varlık "Mysterium Magnum'un (Büyük Esrar) bir parçası dır. "Ayrışma varoluşun nedenidir. Ayrışma, şeylerin Mysteri um Magnum'dan (A'kasa) doğuşudur. Kim ki, şeyleri Myste rium Magnum'dan dışarı çekebilir, işte gerçek Simyacı odur." Paracelsus'a göre, "Simya, Boğa'nın ateşinin ve astral ışığın (İslam'da "Nur" karşılar. -A. A.) faal yaratıcı olarak yer aldığı bir sanattır. Bu sanat aracılığıyladır ki, saf olan saf olmayandan ayrıştırılır. Simya Doğa'nın mükemmel hale getirmeden bırak tıklarını mükemmelleştirir." Ve Simya'nın en alt uğraşı, ha zırlama, temizleme ve birleştirme işlemlerinin yapılmasıdır ki, yine Hartmann'a göre, modern kimya işte Simya'nın bu en alt dalından türemiştir." Kimya maddeyi dekompoze veya rekompoze edebilir ama Simya, örneğin basit yapıların özelliklerini değişikliğe uğratarak onları daha üst ve yüksek varoluş durakla rına çıkarır. Özetle, Simya astral prensiplerin sırlarını araştırır (ve bulur), Kimya ise maddenin fiziki yapısıyla sınırlıdır, onun ötesine geçemez.
Sayfa 24
Reklam
Kimya ve Simya nın ilişkisi
Ama önce "Simya ile Kimya" farklılığı na değinmemiz gerekiyor. Önce şunu belirtelim ki, Kimya Simya'nın bilimsel olarak inkârı değildir. Yani Simya silinip gitmiş ve onun yerini ondan daha kapsamlı olan Kimya almış değildir. Belki şaşırtıcı gibi gelecek ama Kimya -bugünkü anlamıyla bile- İlm-i Simya'nın kapsamında yer alan birçok uygulamadan sadece biridir. Şöyle söylersek, "İlm-i Simya" bir bütünse, Kimya, bu bütüne bağlı, ondan ayrı düşünülemeyecek ve/fakat tarihsel, teknolojik gelişim sayesinde özerklik kazanmış bir parçadır.
Sayfa 23
Çağların sorumluluğudur bu Unutulmasın Her oğul Hesap soracaktır Babasından Er Geç Sürdükçe insanın insana kulluğu...
Sayfa 7 - Destek YayıneviKitabı okudu
Kendine malik olan başkasına ait olmaz. (Paracelsus)
Sayfa 9 - Destek yayınları
Çağların sorumluluğudur bu Her oğul Hesap soracaktır Babasından Er Geç Sürdükçe insanın insana kulluğu...
Sayfa 7 - Destek yayınları
Reklam
(Simyacılar) Onlar için "Metaller" canlı varlıklardırlar ve tıpkı "Yeşil Bitkiler" gibi elde edilebilirlerdi.
Sayfa 25
“Altezius non sit qui suus esse potest.” “Kendine mâlik olan, başkasına ait olmaz.” Paracelsus
Nitekim Luther'in öncülüğünde kanları canları pahasına direnenler sonuçta "Protestanlar" olarak Katolik Kilisesi'nden ve onun egemenlik ve baskısından bağımsızlaştılar ve kendi dinsel örgütlenmelerini gerçekleştirdiler. Tek kelimeyle, "korkunç" kıyım, vahşet ve işkence uygulayan Katolik Kilisesi, tabiidir ki, tek bir "bilim" (daha doğrusu ilim) tanıyordu, o da, kendinden başka herkese, istisnasız herkese yasak olan "Teoloji"ydi. Kim ki, Kilise'nin kendinden menkul ilmî (!) buyruklarına şu ya da bu şekilde ters düşen bir işle uğraşır ya da fikir beyan eder, soluğu celladın önünde alırdı.
16. yüzyıl Batı Avrupa'da yeni tarihsel, toplumsal, siyasal ve iktisadi oluşumların ortaya çıktığı dönemdir. Özellikle de Katolik Kilisesi'ne karşı kararlı hatta radikal sayılabilecek eleştiriler ve başkaldırılar bu yüzyılda ağırlıklarını duyurmuşlardır. Yüzyıllarca Avrupa'yı kasıp kavuran, kendi görüşlerini bırakın eleştirmeyi, akıllarından geçirdiklerinden şüphelendiklerini bile canlı canlı yaktıran Katolik Kilisesi ilk kez bu yüzyılda örgütlü kitle direnişleriyle karşılaşmıştır.
Reklam
Paracelsus'un kadınları "aşağılık" yaratıklar olarak görmesi, kanımızca, onun kadın-düşmanı olduğunu kanıtlamaz. Çünkü özellikle (Yahudi) Kabbalası'nda kadın sui generis ölümü getiren/veren ve çekinilmesi gereken yaratık olarak gösterilir. Her Simyacı gibi Paracelsus da Kabbala eğitiminden geçmiştir. Bu tavrını öğretisinden almış olabilir. Ayrıca o günlerde -ve hâlâ- Katolik Kilisesi, kadını, "sadece aşağılık değil, aynı zamanda iğrenç" bir yaratık -dikkat: insan değil, yaratık olarak görüyordu. Kilise'nin "kadın"ın insan mı, şeytan mi olduğunu tartıştığı bir ortamda, her erkekten de kadına düşkün olması herhalde istenemezdi. Bütün bunlara rağmen, Paracelsian ethos'ta kadına üçüncü sırada -Tanrı, Erkek, Kadın, Hayvan- yer verildiği tartışmasız kesindir. Daha fazla bir kredi tanınmamıştır.
Sayfa 19
İnsan - ı Kamil
Ceyri, 1366'da Bağdat'ta doğmuştur. İbni Arabi'nin izleyicisi el-Ceberti'den öğrenim görmüştür. Burchardt'ın belirttiğine göre El Ceyri'nin bu kitabında "diyalektik açıkça uygulanmıştır."El Ceyri" söz konusu kitabının bu bölümünde, kendisinin "İnsan-ı Kâmil" derken özellikle "Hazreti Muhammed'i kastettiğini"" belirtmektedir. Nedir ki, yine Ceyri'ye göre, aynı zamanda, "İnsan-ı Kâmil, şeriat, tarikat ve hakikatte tamam olandır. Eğer bu anlatış uygun gelmediyse başka türlü anlatayım. İnsan-ı Kâmil'de dört tamam olmalıdır. İyi sözler, iyi işler, iyi huylar, iyi bilgiler... Çünkü kâmil Allah'a erişmiştir ve Allah'ı anlamıştır ve Allah'ı anladıktan sonra eşyanın tamamını ve cevherlerini ve cevherlerin hikmetlerini oldukları gibi bilmiş ve görmüştür"
Sayfa 28