Camdaki İzler

Levent Şık
Yazmak, resmetmektir hayatın her anını, sözcükler dilinden.
Sayfa 11 - Karina Yayınevi, 1. BasımKitabı okudu
Çünkü susmak; konuşmaktan, konuşurken sarf olunan acı sözlerden bile daha kırıcıydı.
Sayfa 46 - Karina Yayınevi, 1. BasımKitabı okudu
Reklam
Hiçbir acı sonsuza kadar sürmez, sürmez evlat, sabret, ümit et!
Sayfa 17 - Karina Yayınevi, 1. BasımKitabı okudu
Denizle mazisi olan, onun çevresinden öyle kolayca uzaklara gidemez. Gitmek zorunda kaldığında, gideceği yerin mesafesini denize uzaklık cinsinden ölçer, acil durumda hangi yoldan, hangi araçla, ne kadar sürede o iyotlu bileşimin nefesi, göğsü dolduracağını bilir. Denize ulaşmak isteyen mutlaka bir yolunu bulur.
Sayfa 67 - Karina Yayınevi, 1. BasımKitabı okudu
Artık gecelerim sabaha çabuk ersin diye erkenden uyumak istiyorum ki sabah seninle yeniden başlasın nefes alışlarım. Artık sensiz anı yaşanmamış sayıyorum.
Sayfa 43 - Karina Yayınevi, 1. BasımKitabı okudu
İlki zordur her şeyin; ilk nefes, ilk ışık, ilk temas… Yabancıdan her şey; bildiğinden, öğrendiğinden farklıdır. O yüzdendir ki doğumda başlar, insanın “ilk”le mücadelesi. Güleriz çoğunlukla o bebek sesinin tınısına, bebeğin varlığının ibaresidir, olumlu çağrışımlara gider, hisseden merkezlerimize. Oysa o, sözcükleri kullanabiliyor olsa şöyle demez miydi gülenlere? “Siz gülüyorsunuz ama benim ciğerim yanıyor, nefes almak dediğiniz şeyin oksijenle yapıldığını bana öğrettiniz mi şimdiye kadar? Böylesine bir ateşin içime gireceğinden söz ettiniz mi? Bunca zaman karanlık bir odadan apaydınlık bir mekâna geçmenin, gözleri nasıl kavurduğunu bilir misiniz?”
Sayfa 14 - Karina Yayınevi, 1. BasımKitabı okudu
Reklam
Hepi topu yedi tane ses imi, nasıl da kimi zaman hüznü kimi zaman neşeyi; bazen isyanı bazense kabullenişi hissettiriyordu, duymasını bilene.
Sayfa 64 - Karina Yayınevi, 1. BasımKitabı okudu
Bazı kişileri, diğer pek çoklarından ayrı ve özel kılan hâllerden biri de her türden duyguyu bazen kafiyeli bazen gelişigüzel mısralarla kimi zaman da düz bir nesirle -ama bir şekilde- yazarak anlatabilmeleridir.
Neden bu kadar çok, insanı anlamaya dair kitap yazar ve okur olmuştu insanoğlu? Anlaşılmayan neydi? Kırk, elli yıl önce, yazılmamış olan bu kitaplar yokken nasıl anlıyorlardı birbirlerini atalarımız?
Peki, güç nedir, nerede gizlenir? Bedende, bilekte, yoksa kalpte mi? Sözde, gözde yoksa özde mi? Denize akseden ışıkların, ayın, yıldızların ruhta yarattığı duygu durumunu görmek ya da görmemekte mi?
Sayfa 123Kitabı okudu
Reklam
...kendi sesimizi duyamayacak kadar doludur kulağımızın içi...
Ulaşmadığımız ama ulaşmak için yolunda olduğumuz bir yerin, bir zamanın, bizim için ne ifadesi olabilir ki meraktan başka. Adını duyduğumuz ama görmediğimiz bir kent gibidir, ülke gibidir gelecek zaman; hakkında pek çok duyarız ama ancak o şehre vardığımızda nasıl olduğuna dair kişisel bir fikir oluşturabiliriz; varana kadar her şey ya başkasının gözlerinin gördüğüdür ya da hayalimizin ürünüdür.
Hatırlanacak günler olacak Gözyaşı ve kahkahalarla dolu
Aynı yolu, herkesle aynı salınımlarla yürümez, yürüyemeyiz asla.
Kişi iç dünyasında güçlü müdür yoksa sadece güçlü görünme arzusunda mıdır?
Sayfa 123Kitabı okudu
Resim