Çamlıca’daki Eniştemiz, önce Varlık dergisinde ve ardından yine birtakım dergilerde bölümler hâlinde yayımlanmış. Aynı sene (1944) içerisinde kitap olarak da yayımlanmış. Abdülhak Şinasi Hisar’ın uzun süredir baskısı bulunmayan kitaplarını Everest Yayınları tekrar bastı. Everest’in baskısında, 1956 yılında basılmış olan Varlık Yayınları baskısı
Mademki ölüm bizi her anımızda yakalayabilir, ölümden kaçırdığımız her an mühim bir hayat saniyesi demektir ve biz bu anımızda yapabileceğimizin fırsatını yani her saniyemizi yaşamak fırsatını kaçırmamalıyız.
Zor günler zor zamanları geçirmeye çalışıyoruz, nefes almaktan utandığımız ama elden yardım dışında bir şeyin gelmediği zamanlar. İşin kötüsü hiçbir şeyden akıllanmıyoruz, bir şeyleri düzeltemiyoruz. Böyle bir ortamda okudum uzun zamandır listemde olan Çamlıca’daki Eniştemiz’i. Çok da iyi bir zamanlama olmadı sanırım.
Abdülhak Şinasi Hisar, biraz dönem eleştirisi yapmış çaktırmadan, biraz da insanın halet-i ruhiyesine yönelik tahliller. Deli enişte, biraz çocuksu yanları bir kenara bırakılırsa aslında her insan gibi ihtiraslara, şehvetlere, sevinçlere ve üzüntülere hasılı duygulara sahip.
Ömür boyunca bir köşk uğruna hayal kuran adam, sefasını süremez.
Mademki ölüm bizi her anımızda yakalıyabilir, ölümden kaçırdığımız her an mühim bir hayat saniyesi demektir ve biz bu anımızda yapabileceğimizin fırsatını yani her saniyemizi yaşamak fırsatını kaçırmamalıyız.
Sayfa 84 - Bağlam Yayınları I. Basım 1996Kitabı okudu
Boğaziçi'nin mavi havasını, içtiğim lezzetli bir su gibi; Çamlıca'nınkini de kokladığım bir çiçek gibi duyardım.
Bunu kimseden duymamış ve kimseye de sormamış olduğum halde, ben, Çamlıca'nın niçin böyle yüksek ve havasının da bir buhurdandan yükselen kutsî kokular gibi tesirli ve titrek olduğunu bilirdim. Bu, muhakkak, bütün güzelliklerin iç içe geçerek birleşmeleriyle, iyi atılmış pamuklar gibi hâsıl ettikleri bir yükselişti ve biz bütün bu lezzetlerin kabarık sathına çıkmış oluyor, güneşten âdeta çıtırdayan bir tabiata eriyorduk.
Toprak feyizlerinin taştığı, her otun boy attığı, her çiçeğin kokular saldığı, her neşenin açıldığı, her sesin saflaştığı bu yükseklikte tıpkı kaynayan sular üstünde buğu bulunduğu gibi, sıcaktan, tabiatın nefesinden çiçeklerin buhurdanlarından tüten kokulardan, güneşin parıltısından, böcek seslerinden ve bütün hayat hazlarından doğma bir buğu içinde yüzüyorduk.