Muhtar dedim, geldiğimden beri sormak istiyordum.
- Neyi? diye sordu.
- Smokinleri, sonra bugün çocuklar okula bir yığın müzik aygıtı getirdiler. Bunları niçin aldınız? Sonra niçin hep smokin giyiyorsunuz?
Muhtar gülerek,
- Otur, dedi… Bundan gaç yıl önceydi bilmiyorum, hani belkim hatırlarsın gazatalar yazmıştı canım, bir filermoni mi hilermoni mi her neyse işte, o adamlar aşşadan geçiyorlarmış, İran’a mı bilmem neriye gidiyorlarmış, orada bişe vereceklermiş amma ben bilmem ki, sona işte bunları Deli Osman, Arap Memo, Kör Musdo, Kel Reşo yolda pusu gurup bi gözel soymuşlar, bavılları neleri aygıtları hepsini alıp kaçmışlar. Bilmem kaç zaman bu urubaları dağda saklamışlar, sonadan getirip bize sattılar, unuttum denesi kaç liraydı. Biz baktık ki ehe urubalar gavi, hemi de rengi gara, işe gelir basdık paraları aldık. İşte o gün bu gündür eskitemedik bu urubaları. Sona o davul zurnaları da beleş dağıttılar; “Mağarada paslanacak, heç olmazsa öttürün de neşenizi bulun” dediler. Tuttu herkes bi dene aldı… Vallaha istersen şeherlerdeki gibi bi mızıka takımı kur ki yöreye şan ola, he mi? Haa bak öğretmen bey urubalarımız çok hoşuna gittiyse, bizim oğlanın sandıkta durur, çalışmaya gitti şehere, vereyim sana gey, he mi? Oğlan ya gelir, ya gelmez, ya geyer, ya geymez…