Çanakkale'den Filistin Cephesine

Sarkis Torosyan

Çanakkale'den Filistin Cephesine Sözleri ve Alıntıları

Çanakkale'den Filistin Cephesine sözleri ve alıntılarını, Çanakkale'den Filistin Cephesine kitap alıntılarını, Çanakkale'den Filistin Cephesine en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Savaş, muharebe halindeki insanları hayvanlara, kötü ve çoğu zaman da cengâver hayvanlara dönüştürürdü. Diplomasi ise, çakalların oyunuydu.
Sayfa 176Kitabı okudu
Demagog siyasetçi ve realist asker farkı!
Maksadım, askerleri savunmak veya yermek değil; fakat eminim ki eğer askerler demagogların ve ucuz politikacıların emirlerine göre hareket etmek yerine mesleklerini kendi bildikleri gibi uygulayıp, savaşları aldıkları askerî eğitime göre yönetip, kendi iradeleri ile karar alabilseler, savaşın kaçınılmaz olduğu durumlarda bile çok daha insani bir savaş yapılabilir.
Sayfa 141Kitabı okudu
Reklam
Suç kimde, suç emperyalist güçler!!
Hayatımın bir döneminde, samimi olarak Türklerin ailemi ve insanlarımı katlettiklerine ve yaptıkları zulüm nedeniyle kız kardeşimin ölümüne sebep olduklarına inandım. Fakat şimdi gerçek katillerin İngiltere ve Fransa olduğunu biliyorum. Katiller bu iki ülke değil, herhangi bir emperyalist ulus da olabilirdi. Türkler emperyalizmin maşasından başka bir şey değillerdi.
Sayfa 101Kitabı okudu
İlk vicdani retçiler; Ezidiler!
Yezidîlere “neden askerliğe karşı oldukları” sorulmuş, onlar da bu konuda yönetime bir dilekçe vermişlerdir. Dilekçede, askerlik hizmetinin neden kendi dinî anlayışlarına aykırı olduğunu on dört maddede özetleyen Yezidîler, 1875 yılın-dan sonra da askerlik hizmetinden muaf tutulmuşlardır. Eğer tarihimizde “vicdani ret” konusunda ısrarlı bir grup aranacak olursa, herhalde Yezidîlerin bu konuda ilk örneği oluşturduklarını söyleyebiliriz. Sultan II. Abdülhamid döneminde, Yezidîler üzerindeki askerlik baskısı devam etmiş, bu kez Halep çevresindeki Yezidîler askerlik yapmayı kabul ederken, Musul’dakiler itiraz etmiştir. Hatta bir kısım Yezidîler köylerini terk ederek, sırf askere alınmamak için Rusya’ya göç etmişlerdir.
Mustafa Kemal'e göre Enver paşa!
“[Enver] hesapsızdır, fikir ve kararların nasıl tatbik edileceğini düşünmeyi teferruat sayar; askerlikte genel bakımdan bilgisizdir, çünkü tabur, alay vs. gibi birliklere sıra ile komuta etmeden, en çok Makedonya ile Bingazi’de çete ve aşiret vuruşmalarında bulunduktan sonra sırf siyasal destekle en yüksek makamlara erişmiştir... Bu yüzden Enver, bir tümen veya bir kolorduya herhangi bir hareketi emrettiği vakit, o hareketin yapılabilmesi ve beslenebilmesi için nelerin gerektiğini hiç düşünmezdi ve bu emirleri âdeta bir çavuşa 40-50 kişi ile bir tepeyi tutması emrini verir gibi verirdi. Sarıkamış yıkımı bu biçim kıt anlayıştan doğmuştur.”
Reklam
"Doğu Cephesi’nde 1914 yılının Aralık ayının son haftasında yaşanan Sarıkamış bozgununun sorumlusu olan Enver Paşa, on binlerce askerin kaybının faturasını, ayaklandıklarını iddia ettiği Anadolu Ermenilerine çıkartmıştır."
Tarih nedir? En güzel cevap!
Anlat bana bir parçacık ecdâdımı anlat; Muhtâcım o efsâneye, târîhe masal kat. Mithat Cemal Kuntay (1885-1956)
"Arapların [Türklere] kestiği ceza çok ağır oldu. Tarihte, kurbanların bu kadar merhametsizce intikam aldıkları görülmemiştir diyebiliriz. Emir Faysal’ın birlikleri 4. Ordu’yu takipten asla vazgeçmediler ve arkalarında bir kan gölü bırakarak, Türkleri parçaladılar."
Sayfa 264Kitabı okudu
Meğer Cemile Ermeni kızıymış!
“Sana kız kardeşim Cemile’den bahsetmek istiyorum,” diye fısıldadı sesinin kazandığı o garip tonla. “1896’daki Ermeni kıyımı sırasında babam Muş civarındaki tugayın komutanıydı. Babam, o zamanlar bile Türkiye’deki fanatiklerin Hıristiyan tebaaya karşı yaptıklarından rahatsız olmuştu. Bir gün, bir Ermeni köyünden geçerken, terk edilmiş, iki yaşından büyük olmayan ve sokaklarda başıboş dolaşan bir kız çocuğunu alıp eve getirdi. Çocuğun ailesinden iz yoktu. Babam acıdığı, sevdiği veya üzüldüğü için o kızı eve getirmişti. Sonunda onu ailemize kabul ettik. Annem, kızın sol kolunda bulunan Haç şeklindeki dövmeden rahatsız oldu ve bir asit çözeltisiyle haçı yok etti. Haçtan geriye, tuhaf şekilli bir iz kaldı. Annem ve babam benim Cemile ile evlenmemi bekledi, ama senin de bildiğin üzere ben hep Nuriye’ye âşıktım. Kusura bakma ama senin de Cemile’yi sevdiğinin farkındaydım. Bütün bunları Cemile’nin sizin insanlarınızdan biri olduğunu ve sizi ayırmak üzere bir tarafta Allah’ın, diğer tarafta ise Tan-rı’nın olmadığını bilmen için söylüyorum. Aziz dostum, benim sırrım buydu. Nuriye’yi gördüğünde ona olan aşkımdan bahset, annemi ve kız kardeşimi gördüğünde ise onlara sevgilerimi ilet.”
Sayfa 170Kitabı okudu
Reklam
"Dönemin Suriye Valisi ve 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa, 1915 yılının son günlerinden başlayarak 1916 yılının Nisan ayına kadar Suriye ve Lübnan’da bir dizi tutuklama yapılmasını emretti. Cemal Paşa, Fransa ve İngiltere’nin himayesinde bağımsız bir Arap devleti kurmak suçlamasıyla, Arap aydınlarının peşine düşmüştü. Suriye’nin Aliye kasabasında kurulan özel mahkemede yüzlerce Arap aydını yargılanmıştı. Aliye yargılamaları sonrasında, 21 Ağustos 1915 tarihinde 10’u Müslüman, bir tanesi Hıristiyan olmak üzere 11 Arap aydını Beyrut’ta Meydan-ı el Burç’ta asılarak idam edilmişlerdir. Günümüzde infazın yapıldığı noktada bir anıt bulunmaktadır. 17 Müslüman ve 4 Hristiyan Arap’tan oluşan 21 kişilik ikinci grup ise, 6 Mayıs 1916 tarihinde asılmıştır. Bunlardan 14’ü Beyrut’ta, 7 tanesi de Şam’daki Meydan-ı al-Marjeh’de idam edilmiştir. Suriye’de her yıl 16 Mayıs tarihinde, “Şehitler”, resmi törenlerle anılmaktadır. Aslında, Aliye Divan-ı Harbi’nin aldığı idam kararı bu kadar fazla değildir. Cemal Paşa listedeki birçok kişinin idamına şahsen karar vermiştir. Hatta mahkeme kararları, İstanbul’daki hükümetin onayına sunulmadan infaz edilmiştir. Suriye Valisi Cemal Paşa’nın yönetim tarzı ve özellikle idamlar, Arap milliyetçiliğinin gelişmesinde bir dönüm noktası olmuştur. İdamlardan 45 gün sonra, Mekke Şerifi Hüseyin’in kendi adına çıkardığı bir fetva ile başlayan “Arap İsyanı”, Türk tarih yazımında “Arapların Türkleri arkadan hançerlemesi” olarak anlatılmaktadır."
Sayfa 269Kitabı okudu
Osmanlı ordusu ve asker kaçakları!
Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, toplam mevcudu 2.873.000 kişi olan Osmanlı ordusunda asker kaçaklarının toplamı 500.000 kişidir.36 Dolayısıyla, silah altına alınanların yaklaşık %17’si birliklerinden firar ederek asker kaçağı olmuştur. Bu rakamları düşündüğümüz zaman bazı çevrelerin neden bu konuya değinmediğini, “asker kaçakları” sorununun neden suskunluğa terk edildiğini anlamak kolaylaşıyor. Konuyu, karşılaştırmalı olarak ele alalım: Birinci Dünya Savaşı’nda 13,5 milyon insanın silah altına alındığı Alman Ordusu’nda asker kaçaklarının oranı %1’di. Britanya Ordusu’nda da asker kaçaklarının oranı %1’i geçmiyordu. Rus Ordusu’nun durumu ise, Osmanlı Ordusu’nunkine çok benziyordu: Rus Ordusu’nda da yarım milyon asker cephelerden firar etmişti. Liman von Sanders, anılarında, 2 Haziran 1915 ta-rihinde Erzurum’daki Alman Konsolosu’nun “talim için ordugâhta toplanan Türk birliklerinin yaklaşık üçte birinin hasta olduğunu, üçte birinin de orduya katılmak için gelirken yolda firar ettiklerini” İstanbul’daki Alman Elçiliği’ne bildirdiğini yazmaktadır
"Milliyetçiler, tarihin motorunu geri vitese takıp geçmişe doğru gezintiye çıktıklarında çoğunlukla komedi dünyasının sınırları içine giriyorlar!"
"Savaş, muharebe halindeki insanları hayvanlara, kötü ve çoğu zaman da cengaver hayvanlara dönüştürürdü. Diplomasi ise, çakalların oyunuydu."
Sayfa 276Kitabı okudu
"1 Ekim 1918 sabahı, Arap ve İngiliz birlikleri Şam’a girdiler ve şehri zapt ettiler. Birkaç gün sonra, Arapların komutanı Şerif Emir Faysal da şehre girdi ve zafer kazanmış Sezar gibi büyük törenlerle karşılandı. Şehirdeki bütün pencereler müttefik devletlerin rengarenk bayraklarıyla süslenmişti. Askeri marşlar çalınıyor ve buna çılgın tezahüratlar, kargaşa ve heyecan eşlik ediyordu."
Sayfa 269Kitabı okudu
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.