''Hayat beni nereye yönlendiriyorsa o tarafa doğru ağır aksak gidiyordum işte, anlarsın ya... Hangi yolun beni nereye çıkaracağını bilmeden, omzumu tesadüflere dayamış halde ilerliyordum.''
Güç her şey demekti. Güç olmadan para hiçbir şey ifade etmezdi. Mutluluk bile dikkat dağıtıcı bir eğlence, bir hayalet, bir rehineydi bir nevi. Hakikaten, neydi bu mutluluk denen şey? Başkalarının sizden koparıp alabileceği bir şey. Çoğunlukla başka kişilerle bağlantılı olarak kendini gösteren bir duyguydu mutluluk. Onlara sizin üzerinizde etki yaratma konusunda inisiyatif tanıdığınız, sizi mutlu eden şey her ne ise canları istediğinde onu söküp alabilme yetkisi verdiğiniz anlamına geliyordu.
Çünkü insan her şeyi başkalarına devredemiyor iş dönüp dolaşıp en önemli meselelere geldi mi, kendinden başka kimseye güvenemiyorsun. Çünkü bazen, hele ki iletişimin zor olduğu uzak mesafelere doğru yol alacaksan, yerine vekil veya yedek bırakman mümkün değil. Yaptığım bu çıkarımı nasıl buldun, ha? Kulağa mantıklı geliyor, sence de öyle değil mi? Burayı emin bir yer haline getirmek için bunca yıldır uğraş veriyorum, oysa şimdi, burasını daha da güvenli, daha da güçlü ve daha da iyi bir yer yapmak üzere buradan ayrılmak zorunda kalıyorum.