Yakup bu gözlemler önünde ve bu acı tecrübeler karşısında bir kere daha ikna olmuştu ki gençlik, güzellik yalnız ayna karşısında sahibini övündürebilecek bir meziyet, fakat hayat karşısında boş ve manasız bir şeydir.
Hayalin kadınıyla hakikatin kadını ne kadar birbirine benzemez, ne kadar bambaşka iki mahluklardı. Gözlerde kalan aşk güzeldi. Fakat ete karşı duyulan ihtiras ve iştah, hayalden tecrit edilip bir mahluk olarak temaşa edilen kadın; zarfından sıyrılarak benliğinin çıplaklığıyla gözlemlenen kadın isimli etten, kemikten, kaslar ve sinirlerden meydana gelen şu etten varlık, onun esası ve gerçeklerin ortaya konulmasını hislerin sakat ve yanlış intibalarıyla değil fakat fikirlerin salim ve kuvvetli muhakemeleriyle düşünüldüğü zaman görülüyor ki çirkin ve iğrenç bir şeydi.