yüreğimdeki tüm çiçekleri
sana kopardım,sana topladım
güneşi odama aldım,rüzgardan
şarkılar yaptım
bir seni söyledim
sonra şarkıları
sana dokundum,sana
ben senden umut,mutluluk umdum
geceler geldi,hüzünleri buldum
geceyi içime aldım,
göz yaşıdır yıldızlarım
bir sana uzandım
sonra karanlığa
sana dokundum,sana sana
gelme dur!
ne olur,gelme kal
sana verdiğim çiçekleri
yanına al
buralar soğuk,siyah,çirkin,karanlık!
yani gelme
seviştiğimiz gecelerde kal
bize benzeme.....
Sıralı sırasız
kaybettim arkadaşlarımı..
Çekildiler: Cehennemin en kuytu köşesine doğru yalınayak.
Çekildiler: Hiç varolmadan, hep yokolmayı tasarlayarak.
Kimi on yedisinde, on dokuzunda; kiminin yaşı bile yok.
İçli bir keman sesiyle.. İçil bir titreşimle.. İçli bir davasızlıkla..
Çalışmayan, melodisi olmayan bir müzik kutusu gibi..
Çekildiler: Zebanilerin dudaklarında ruja dönüştüler.
Çekildiler: Altın bir tencerede kaynayan su örümcekleri gibi..
Bazısının yalnızca gözleri güzeldi. Bazısının yalnızca kararan bakışları..
Bazısının yalnızca ifadesi güzeldi. Bazısının yalnızca kahkahası..
Bazısının yalnızca ölmesi güzeldi. Bazısının yalnızca oyuncakları..
Onlar enjektörlerle avundular.Onların elindeki anahtardı enjektör.
Bir tuhaf şatonun kapısını açtılar!
Gittikleri yerde, şimdi, en çok hangi şarkıyı mırıldanıyorlar?!
stanbul, bilinçakışına çok uygun bir şehir anne.
Burada herkes kapasitesi kadar şizofren
Burada herkes Sarı Ceket giyiyor.
Her evde bir gaz odası var mutlaka.
Üniformalar, kırbaçlar her zaman hazır.
Ütülü ve cilalı.
Üzüntü ve şiddet, daima el altında..
Birileri birilerinde hep misafir sanki..
Kapı çalınıyor, geliyorlar, birkaç kadeh birşey