Serinin ilk kitabının sonunda, ekinin yaptığı planla Dawson ölü olarak ilan edilip diğerleri Aleut'e yola çıkmışlardı. O günden uzun bir zaman geçmiş Ada Kaiser'in güvenini kazanmış, silah olması onun için büyük bir avantajdır, Aleut de unvan bile elde etmiştir. Her şey planladıkları gibi gidiyordur. Planın en büyük aşamasını Av Dönencesi'nde ortaya koyup elde ettikleri sonuçlarla uğraşırken hayatları onlar için olabildiğince normaldir. Tabii ki bu kitabın sonunda yazarın hiçbir kıskançlığı, sahip olma arzusuyla yanıp tutuşan iki kişinin varlığı ile dengeyi bozuncaya kadar. O son yirmi sayfa da saçımı başımı yolmak istedim. Umarım devam kitabında o ikisinin hak ettiğini okuyup biraz soğur. Cellat'ın Kalbi, kitabı her yönden beni soluksuz okuttu. Ada'nın kurdunu bulması ve ait olduğu tür ki basit bir soydan gelmeyeceği çok belliydi. En çok şaşırdığım ise Peratha ile olan bağı ve bence bu bağ bununla da sınırlı kalmayacak gibi, cevabını diğer kitaplarda alırım. Kitapta çok sevdiğim kısımlar aksiyon sahneleri soluksuz bırakan, Dawson'ın anne ve babasına ait geçmiş anılarını okumak, Dawson ve Ada'nın aşk dolu halleri... Ah çok sevdim bunları. Tabii ki Murat'ın kardeşi Felicia, kitapta etkilendiğim bir diğer karakter, Remus soyundan gelen Creon da öyle keza. Umarım bu ikisini diğer kitaplarda daha çok görürüz. Felicia kendine has tavırlarıyla farklı bir aurası var. Creon ise Remus olsa da Ada'yla olan bağları beni etkiliyor güzel sahneler okuyacak gibiyim sanki. Neyse çok konuştum biraz seriye ara verip, sakinleşip üçüncü kitaba başlayacağım.