-Şimdi bir kamyon gelir nerdeyse.
Deveci Halil söğdü.
İzzet Usta:
-Makineye söğme, faydası yok! dedi.
Deveci Halil bu sefer hem kamyona hem de kamyonu icat edene, kamyonu memlekete sokana, kamyonla iş görene, gördürene uzun uzun söğdükten sonra:
-Ben her yıl bu vakıtlar paraynan oynardım! dedi. Bu cenabetler memlekete girdi gireli bizim rızkların yönü değişti.
— Kızın gönlü yok!
— Sen babasının gönlünü ettikten sonra kızın esamesi mi okunur bre usta?
— İşte bunda yanıldın...
— Niye?
— Senin bildiğin babalardan değil ki bu. Kızını gözünden ziyade sever.
Çürümüş, tahta paslı teneke ve kerpiç yığınlarından ibaret evleriyle işçi mahallesi sanki bir seldi, bir seldi de bu sel, uzak, çok uzaklardan yuvarlana yuvarlana, köpüre köpüre korkunç anaforlar yapa yapa gelmiş, yıllardanberi mahallenin nabız gibi atan fabrikanın ağır, beyaz taşlarla örülü, kalın sağlam ve yüksek dört duvarına dört yandan yüklenmiş, ama duvarları aşamadan, takılmış kalmıştı.
Evler... Yan yatmış, diz çökmüş, bağdaş kurmuş, kapaklanmış yahut tam yuvarlanacakken tutunuvermiş evler, işçi evleri.
Bütün hayatı boyunca kocasına kayıtsız şartsız bağlı kalmış, onun öfkesine, küfrüne, hatta dayağına tahammül edip boyun eğmiş olan annesi belki de hayatında ilk ve son defa kocasına isyan etmişti.