'İlkel yaşama ve üreme savaşının yanı sıra insanoğlunun en çok istediği şey, geriye kendisinden bir iz bırakmaktır. Kendisinin gerçekten var olmuş olduğunun bir kanıtını bırakmak istiyordur belki. Bu kanıtı bir tahta üzerine, bir taş üzerine ya da başka insanların yaşantıları üzerine bırakır. Bu derin istek herkeste vardır. Tuvalet duvarlarına ayıp kelimeler yazan çocuktan, kendi imajını insan soyunun zihnine kazıyan Buda'ya kadar. Yaşam öyle gerçek dışı bir şey ki! Bence biz, var olduğumuz konusunda ciddi kuşkular duyuyoruz ve bunu kanıtlamaya kalkıyoruz'
Onu bir babanın kızını sevdiği gibi sevmiyordu. Tıpkı bir cimrinin serveti üstünde kuluçkaya yatması gibi seviyor ve ona malik olmayı güzel ve eşsiz bir hadise sayıyordu.
Bu köpek onun heyecanlarını paylaşacak, topraktaki deliklerin sihrini, kuru yapraklar üzerindeki hayvan ayaklarının izlerinin manasını, kuş cıvıltılarındaki acayip hüznü ve topraktan gizlice yükselen hoş kokuları onunla birlikte anlayıp sevecekti.
"Hayat o kadar inanılmaz bir şey ki. Varlığımızdan sahiden şüphemiz olduğunu ve gerçekten yaşadığımızı kendi kendimize ispat için elimizden geleni yaptığımızı sanıyorum."
...Söylemezlerdi ama, yaşları yüzünden üstün bir mevkileri, yanılmazlık ve şerefte tanrılığa yakın bir mevkileri olduğunu inanırlardı. İhtiyarlığın büyük akıl ve hikmetin bir mükafatı diye kabul o romatizmalarından bile memnundular.