“Kendi kendime ‘Temenni,’ dediğimi duydum. İçime sesleniyordum. Adımı sayıklıyordum. Gerçek adımı, annemin koyduğu adımı. ‘Sana güzel bir yaşam temenni ederim kızım. İmza, Öldürülmüş Annen”
Şaşırmıyoruz, çok bilindik geliyor değil mi? Kadın cinayetlerinin kanıklandığı bir coğrafyada annesinin babası tarafından öldürülmesine şahit olmuş Temenni’nin dibinden kestiği tırnaklarıyla hayata tutunma ya da satışını yaptığı ansiklopedilerden ördüğü güvenli(!) dünyada ayakta kalma çabasına şahitlik ediyoruz.
Aşk istemiyor Temenni, çünkü aşık insan öldürür. Babası değil miydi annesine delice aşık olan.
“Bizim buralarda kızların kaderi annelerine benzermiş, derler. Sahi annem kaç yaşında ölmüştü? Ben kaç yaşındayım şimdi? Biletim kesildi mi?”
Sibel K. Türker kadın cinayetleri gibi acı kokan, kan donduran meseleleri çığlık çığlığa, sert bir üslupla değil de daha zarif, içe işleyen, derin bir incelikle hatta şiirsel bir dille kaleme almış. Ana karakterle empati kuruyorsunuz ve katil gözünüzde öyle küçük ve acınası bir yaratığa dönüşüyor ki ona karşı öfke bile duymuyorsunuz. Öfke ve şiddet tamamen erkeklere özgü (elbette tüm erkekler değil) kavramlar haline geliyor. Kadın dayanışması ile dünya daha güzel bir hale geliyor. Yeter ki yanınızda içtiği sigaranın küllerine bile avucunuzu açabileceğiniz kadar yakın, sizi anlayan bir kız kardeş, bir teyze kızı olsun.
“Temenni yaşamak istiyor.”
Biz kadınlar yaşamak istiyoruz.
“Bir kadın gülerse dünya değişir be kuzum. İnan buna.”