Bıktım, hepinizden bıktım... Bütün bu saçmalıklardan, bu evdeki herşeyden nefret ediyorum, iğreniyorum. Kendimi hapse mahkûm ettiğim bu kendi yalnızlığımın zindanında birgün çıldıracağım diye korkuyorum...
Duyuyorsunuz ya ayakkaplarım nasıl gıcırdıyor. Ayakkabı alırken, gıcırtılı olmasına özellikle dikkat ediyorum... Ben hep böyle gıcırdayan ayakkabılar giyerim... Sese ihtiyacım var, sese... İçimdeki ıslak, soğuk yalnızlığın uğultularından, onbinlerce orkestranın çıkardığı gürültünün beynimi tırmalamasından kurtulmak için, gerçek ses duymak istiyorum... Onun için, ayakkabılarımın gıcırtısından bile avunmak, yalnızlığımı kendimden kovmak istiyorum...
Çevremdeki insanların davranışları bana özdensiz, yapmacık, yalan geliyor.. Sevmiyorum, sevmiyorum... Hatta evimizdeki, kolları, boyunları, parmakları, inci boncuklu süslü, suratları renk renk boyalı kadınları vahşiler gibi görüyorum. Nasıl ve niçin bir ruh yalnızlığı içinde bunaldığımı anlatabiliyor muyum acaba? Ben bu toplumun insanı değilim. İşte bunun için ızdıraplarım sonsuz. Kaçmak, uzaklara, çok uzaklara kaçmak istiyorum. Acaba, o bilinmeyen, belki de olmayan uzaklıklarda aradığım mutluluğu bulabilecek miyim?...
Ağlıyabilirsin. Rahat rahat ağlıyabilirsin... Gülermiş gibi yaparak kendini ne diye aldatıyorsun?... Gözyaşlarını boşuboşuna kahkahalarının arkasına gizlemeye çalışma!...
ADAM : Seninle büyüyor içimdeki soğuk ıslak... Beni
her gün, bir önceki günden daha çok yalnızlıyorsun. Yalnızlanmamın her umarsızlığından sonra seni yeniden bir daha sevmeye çalışıyorum... Bu denemelerimin boş olduğunu bile bile... Çünkü yaşamak zorundayım, yaşamak için de sevmek...
KADIN : Yitirdin beni de, bilmedin yitmişliğimi... Göz bebeklerindeyken alıp başımı gidiyorum çok uzaklara da, bilmiyorsun gitmişliğimi... Tenim tenindeyken bile, anlamazsın beni tükettiğini kendinde...