Geç bir saat oldu, az önce Stranger Things dizisinin 6.bölümünü izledim. Hiç Stephan King romanı okumadınız mı? diye sordu karakterlerden biri. Ben 3 tane okudum sanırım: üçüncüsü Çılgınlığın Ötesi. Bu arada Çılgınlığın Ötesi benim ilk 2020 kitabım, fena bir başlangıç olmadı sanki.
Bu kitaba burada okuduğum aşırı beğenmiş bir kişinin yorumu üzerine kütüphaneden alarak başladım. Kitabın ilk sayfaları vahşet dolu. Dayanamazsanız elenirsiniz. Fakat sonra romanı asıl başlatan bir olay oluyor. Rose, ana karakterimiz, 14 yıllık ona işkence eden kocasını terk ediyor. Terk etmeye karar verdiği sahne de evden çıkıp yürüdüğü kısım da çok iyiydi. Ayrıntıları, kadının duygu değişiminlerini hissettim, King'in karakteri okuyucuya ulaşıyor. Yürü be kızım hadi, yapabilirsin diye destekledim. Tabii olaylar bir süre değişik ilerliyor, aksiyon bekliyorsunuz. Bu kısımda işkenceci polis koca Norman'ın Rose'u arama adımlarını, dedektif çalışma prensibine şahit oluyoruz. Beni en etkileyen; insanlar içinden geçen yön diye hep daha çok kullandıkları elinin tarafını seçer kısmı oldu. Haklı O kısımda sıkıldım ama asıl beni kitaptan koparan o aksiyonlu ve doğaüstü olayların başladığı kısımdı. Bu kadar da olmaz abolşiiiit diye diye bitirdim kitabı, Allah'tan yazarımız olaylar olduktan sular durulduktan sonra olanlardan da bahsetmiş de 'e sonra ne oldu?' moduna girmedim.
Okumayı düşünenler için şunu diyebilirim ki, tam bir King romanı. Duygusal çözümlemeler, ara ara güzel tespitler var-paylaştığım alıntılara göz atabilirsiniz- fakat bir yandan da fazla doğaüstü, inandırıcılıktan uzak olaylar da var. Uzun bir kitap fakat benim 15 günde okumamın final haftamda olmamla alakalı bir durumdu. Neler olacak diye başlayıp gerçek hayata dönelim diyerek son 150 sayfayı soluksuz okuyorsunuz. İyi okumalaar