Ercan Kesal, Peri Gazozu'nda olduğu gibi Cin Aynası'nda da kişisel tarihini (çocukluğu,gençliği, doktorluk ve sinema kariyeri ekseninde) toplumsal tarihimizle harmanlayarak, Türkiye tarihinden, yaşanan acılardan kesitler sunuyor.Özellikle Metin Erksan ile ilgili bölümlerde mekân ve toplumsal bellek ilişkisini gözler önüne seriyor.Edebiyat ve sinemaya bakış açısını da Cin Aynası'nda şöyle ifade ediyor.
"İyi yazının kısa cümlelerle, samimi ve yalın bir üslupla ve sahici bir dille kurulduğuna inanırım.Ağdalı, süslü ve tumturaklı bir edayla ne anlatabilirsiniz ki? Yazılan her şey aynı zamanda hayat gibi olmalı.Onun gibi net, yanı başınızda, anlaşılır ve apaçık.Edebiyat da sinema da derdi "insan" olan işler.Biri derdini görüntülerle, diğeri sözcüklerle anlatıyor."
Yine çok keyifli bir okuma oldu Cin Aynası...
Faşizm, çok uzaklarda bir yerde değildir. Sokağın ortasında, evlerimizin içinde ya da hiç çocuk olmamış bir takım adamların buz gibi kalplerinde gezinir durur. Her gün arabanızla yanından geçip gittiğiniz bir evde yaşayan genç bir kadının, hiç istemediği ve zorla dayatılan bir evliliği artık taşıyamayıp, bebeğini sırtına sararak kendini ipe vermesidir faşizm. Bir ülkenin ipin ucunda sallanan vicdanıdır yani. Ya da tecavüz edilerek öldürülen günahsız kızlarının hastane morgunda bekleyen cesedini bile almaktan korkan ana babaların çaresizliğidir.
syf 118