Çin'den Görünen Osmanlı

Giray Fidan
(Ayasofya) dünyadaki bütün yapılar arasında en güzelidir ve eşsizdir!
İstanbul
Türklerin başkentinin manzarası çok güzeldir, burası dünyanın en güzel yeridir.
Reklam
Tǔ'ěrqí rén
Tang Hanedanı döneminde Türkler’den “Tu Jue” olarak bahsedilmesinin ardından yaklaşık bin yıl sonra Osmanlı Devleti’ni, Hunlar ve Göktürkler’in devamı ve Türk İmparatorluğu olarak düşünen, Çin tarih kayıtlarındaki en eski isimleri olan “Tu Jue” ile tanımlayan ilk Çinli düşünür ve devlet adamı Kang You Wei olmuştur. Bu bakımdan Kang’ın Osmanlı Devleti’ne ve tarihimize bakışı son derece önemlidir. 19. yüzyıl sonundan itibaren Çince’de Osmanlı İmparatorluğu için “Tu Er Qi” ismi kabul görmeye başlamıştır ve günümüzde de Türkiye için aynı isim kullanılmaktadır. 1849’da yayınlanan ve Çin tarihinin o güne kadar yazılmış en kapsamlı dünya coğrafyası kitabı olan “Ying Huan Zhi Lue” içinde Osmanlı Devleti için “Tu Er Qi” ismi kullanılmış ve dönemin Osmanlı Devleti’nin sınırlarını gösteren ayrıntılı haritalar eser içinde gösterilmiştir. Eserde Osmanlı için “Tu Er Qi” ismi dışında on farklı isim daha bulunduğu belirtilmiştir.
Konstantin bu yeni başkenti kurarken, gerçekten de çok bilgece(bilerek) hareket etmiştir. Avrupa ve Asya'yı kontrol eden merkezi bir başkent yapmıştır, Roma bile burasıyla karşılaştırılmaz, bugünkü Paris, Londra, Viyana, Berlin buranın yanından bile geçemez! (Bu kentin kurulması yakın dönem Ruslar'ın Peter'inin Saint Petersburg'u kurması gibidir ancak orası burası ile yarışamaz. İki denizin birleştiği yeri merkez haline getiren (bu yer), iki kıtanın topraklarını da kontrol etmektedir, burası eşsiz bir başkenttir. Çin, Hindistan, İran'da İstanbul kadar güzel ve eşsiz bir yer bulunamaz.
Bkz: Hanfu
Türkler bizim ülkemizden gelmişlerdir, bu sebeple aramızda çok benzerlikler vardır. Zeng Jie Gang’ın günlüğünde de Türkler’in elbiselerinin bizim ülkemizle aynı olduğu yazılıdır, onun bu günlüğü yazdığı günlerde demek ki elbiseler henüz değişmemişti.
Türkiye’deki Alman büyükelçisi Sun Jun Bao Qi bana Türkler’e nasıl baktığımı sordu, ona dedim ki; Türkiye’nin düzelmesi çok zordur, bu ülke yıkılacaktır. Eşitlik ve özgürlük Fransız devrimi sırasında hastalığı tedavi eden ilacın adıydı, çok kısa bir süre için içip herkesin mutlu olması içindi, bu sadece bir süre devam edebilirdi. Burada hastalık çok ilerlemiştir bunun kolayca düzelmesi zordur. Bu eski yönetimin birkaç bin yıllık tarihi vardır, bu yönetim şekli artık bir tür alışkanlığa dönüşmüştür, ülkenin kaderi ise kanunlara bağlıdır. Bunun kötü tarafları olsa da yavaş yavaş bu hastalıktan kurtulabilirler. Eğer bir anda eski yönetimden vazgeçilirse, insanların alışkanlıkları ve gerçek durum dengeli olmaz.
Reklam
Türkler Moğollar’dan elde ettikleri toplar ve barut ile Avrupa’yı yenmiş ve uzun zaman devam eden feodalitenin de sonunun gelmesine neden olmuşlar, krallar güçlenmiş, büyük devrimler olmuş ve her ülke anayasasını yapmıştır.
Pek zannetmiyorum be
Türkler, Hunlar’ın, Yin Hanedanı’nın ve Chun Wei’in soyundan gelmektedirler, Bizimle aynı köktendirler.” “突厥出自匈奴,盖殷人淳维之后; 而吾同种也
Chiu-ch'eng Sarayındaki Aşina Cieceşuay gibi desene :)
Türkler Qi Dan’lara yenildikten sonra Batı Göktürk ismini aldılar, Moğollar’ın Timur’u tarafından yenildikten sonra bugünkü Türkiye’ye geldiler. Avrupa’nın doğusunun tamamını ele geçirdiler. Ming Hanedanı döneminin ortasında Sultan Süleyman süvarileri ile bütün Avrupa’yı kontrolü altına almıştır. Viyana kapılarına kadar gitmişler ancak birleşik ordular ve yağan yağmur nedeniyle başarıya ulaşamamışlardır yoksa bütün Avrupa’yı yutmalarını kimse durduramazdı.
Kang’ın Osmanlı İmparatorluğu’na ilgisi I. Meşrutiyet’in ilanı ile başlamış olmalıdır ve Kang Osmanlı İmparatorluğu’nu 40 yıldan uzun zaman yakından takip etmiştir.Kang, 1898’de imparatora sunduğu “Türkler’in Gerilemesi” adlı raporunda Osmanlı’da Midhat Paşa döneminde yapılan reformlardan övgüyle bahsetmekte, bu reformların Türkler ve Çinliler arasındaki büyük benzerliklerden dolayı Çin için en iyi reform örneği olduğunu savunmaktadır.
Reklam
Kang bir filozof olarak yeni ve ütopik bir dünya görüşü öne sürmüştür. Onun düşüncesine göre sosyal gelişim üç aşamadan oluşmaktadır. Kaos ve kargaşanın hüküm sürdüğü birinci aşama, barışın gelişeceği ikinci evre ve büyük birlik diye nitelendirdiği ve insanlığın ulaşacağı son aşama. İlk aşamada insanlık kabileler ve klanlar halinde yaşamakta ve kendilerini bulundukları bölge ile tanımlamaktadırlar. Kang’a göre Konfuçyüs’ün yaşadığı dönem bunun tipik bir örneğini oluşturmaktadır. İkinci aşama halen devam etmekte olan Ulus – Devlet çağıdır, üçüncü ve son aşama ise büyük birliğin oluşacağı ve sınırların ortadan kalkacağı dünyada sadece bir dil ve devletin kalacağı insanlığın gelişiminin son aşaması olacaktır.
Üzen ve değişmeyen gerçekler.
...Hâkimler (kadılar) ve avukatlar rüşvet alırlar, hâkim 25 lira rüşvet alırsa, bir katili bile salıverir. Yabancılar eğer suç işlerse onları yakalamazlar. Ancak çok büyük bir suç işlerse yakalar, bu durumda ise elçilikten (görevliler) gelirler ve onları alır, elçilikte sorgular ve eğer büyük suç işlemişse ülkesine geri gönderirler.
Poligami
Çok eşlilik neticesinde bir erkeğin soyu çoğalır. Bu sebeple Çinliler dünyanın en kalabalık milletidir, ancak mısırın eski halkı artık neredeyse yoktur, İranlılar’da birkaç milyonu geçmez, Türkler de 30 milyondan fazla değillerdir, bu ancak bizim bir eyaletimizin nüfusu kadardır, işte böyledir.
Türkler’in yiyeceklerinde çok baharat vardır, yiyecekleri çok ince keserler, bu açıdan Avrupalılar, Fransa, İspanya, Portekiz Türkler’e yetişemez, Türkler yemek konusunda hepsinden iyidir. Bütün etler küçük parçalara ayrılır, önce baharat koyulur, bu Çin’e çok benzer. Yemek yaparken mutlaka tavuk eti, kuzu veya dana etini bir arada yaparlar, yemekleri hepsinden iyidir. Türkler Çin’in kuzeyinden gelmiştir, Çin’in lezzet katma yöntemlerini öğrenmişlerdir. Ben İstanbul’da bir restoranda yemek yedim, Türkler’in zenginleri hep burada yemek yerler, ülkeleri zayıf olduğu için, Avrupalılar onları hep horlar, yiyeceklerin 4-5 çeşit lezzeti vardır. Türkler içki içmez dinleri içki içmeyi yasaklamıştır. Meyve suları ve şerbetleri çok güzeldir, çarşılarda büyük cam şişelerde satılır, gelen geçenler satın alıp içerler. Türkler’in tamamı pilav yerler, yapılışı Çin ile aynıdır, ancak yaparken içine çok tuz veya kıyma atarlar. Küçük restoranlarda çok büyük bir tencerede pilav olur, hemen yanında içinde et suyu ve kıyma bulunan büyük bir tabak olur, fakirler burada yemek yerler. Kızartılmış, dana, kuzu, tavuk, ördek etleri restoranın içinde asılıdır, aynı bizim ülkemizdeki restoranlar gibi güzel kokar. Kurabiyeleri ve unlu mamulleri çok lezzetlidir, bunların hepsi bizim ülkemize (yemek kültürü açısından) yakın olmalarındandır, (mesela) Japonların balık kızartmaları dışında bize benzeyen bir yanı yoktur.
Elin Çinlisi bile Hamidin müstebit olduğunu görmüş
Midhat Paşa sayesinde anayasa ilan edilmiş, kanunlar yenilenmiş ve yeni bir diplomasi tesis edilmiştir. Ülkesinde güvenliği yeniden tesis etmiştir, halk da memnun olmuştur. Eğer Türk sultanı Midhat Paşa’yı dinlemiş olsaydı, Türkler güçlü ordularının da yardımıyla, bu reformlarla ülkelerini güçlendirebilir, 20 yıl içinde Fransa, Almanya, Avusturya
Resim