Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Felsefi Bir Problem Olarak Cinsiyet

Cinsel Farkın İnşası

Zeynep Direk

Cinsel Farkın İnşası Sözleri ve Alıntıları

Cinsel Farkın İnşası sözleri ve alıntılarını, Cinsel Farkın İnşası kitap alıntılarını, Cinsel Farkın İnşası en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu senin görüşün, benim görüşüm değil; sadece gerçektir.
Toplumsal cinsiyet kadınlara ve erkeklere uygun varoluş ve davranış biçimlerini reçete etmekle kalmaz, onlar arasında bir iktidar ilişkisi de tesis eder. Erkekler ne yapmalıdırlar ve ne hak ederler, kadınlar ne yapabilir ve ne hak ederler? Erkekler eve ekmek götürmeli, kadınlar öncelikle çocuk doğurup onlara bakmalıdır. Böylece erkeklerle kadınlar arasında ekonomik gücün erkekte olduğu bir iktidar ilişkisi kurulur. Kadın güçsüz bir varlık haline geldiği için erkeğin çeşitli şekillerdeki kötü muamelesine katlanmak ve mutsuz olduğu halde onunla ilişkisini sürdürmek zorunda kalır. Kadın çalışsa ve ekonomik olarak güçlense de onu hala kadın olarak kodlayan norm dolayısıyla çocuk bakımından ve ev işlerinden yine birinci derecede o mesuldür. Dolayısıyla iki kez ezilir.
Hegel’in kadınların “anneliğe ve eşliğe yazgılı kılan bir doğası” olduğu tezinin tarihsel süreç içerisinde üretildiğini ve doğada herhangi bir gerekçesi olmadığını da hatırlatmak gerekmektedir.
Reklam
Toplumsal düzende asimetrinin oluşumu
''Toplumsal cinsiyet; kadınlar ve erkekler, her iki cinse de atfedilen özelliklerin bu cinslere karşı farklı muameleleri nasıl meşrulaştırdığı, bu özelliklerin toplumsal, ekonomik ve politik eşitsizlikleri nasıl doğallaştırdığı ve yine bunların çeşitli kadınlık ve erkeklik deneyimlerini nasıl hiyerarşik olarak düzenlenmiş, ikili bir karşıtlık sistemine indirgediği hakkındaydı...'' - Joan Scott
Ataerkil çürümüşlük örneği daha
Kamusal alanda işleyen normlar kadınları konuşan özne ve fail olarak güçlendirmiyor, aksine, onlarin konuşabilirliğini, eyleyebilirliğini kendi hikayelerini analtabilmelerini engelliyor veya ketliyor. Bu normlar ataerkil genelekleri ve alışkanlıklari içeren kültürü yeniden üretiyorlar.
Üretilmiş ifadeleri sözcükleriniz yapmayın.
(..) davranış ve dil yoluyla dayatılan normlar her zaman, herkes üzerinde aynı şekilde etkili olmamaktadır. Çeşitlilikler ve farklılıklar “sapıklık”, “yanlışlık” ve “ahlaksızlık” değildirler. Halihazırda bu sözcükler içlerine anlam yüklenmiş üretilmiş birer ifadedirler.
Buna "ataerkil adam'' desek daha doğru olurmuş.
Atılabilir Adam, gereksizleştirilmiş, bir işe yaramayan, işsiz, güvencesiz, hakları ve bir geleceği olmayan adam demektir. Yurttaşlık hakkını da sadece oy verirken kullanabilir. Demokrasi içindeki rolü, liderlerin önceden belirlediği parti listelerindeki adayları onaylamakla sınırlanmıştır. Neoliberal sistem artık ona kendi durumunu açıklayacak bir anlatı verme zorunluluğunu da duymamaktadır.
Reklam
Varoluşçu perspektif açısından ise normlar beden bilincine bir dayatma olarak okunabilir. Bedenimizce üstlendiğimiz normlar yeryüzünde bir “durum”u oluşturmaktadır. Bu tarihsel belirlenmişlik aşılabilir.
İnsan olmak, başkasıyla karşılıklı ilişkiler zemininde kendi imkânlarını tanımlamak ve kendini seçmektir.
Sayfa 60 - Simone de BeauvoirKitabı yarım bıraktı
İnsan hiçbir zaman dışarıya salıverdiği fikrin efendisi olamaz.
Sayfa 32 - Maurice BarrèsKitabı yarım bıraktı
Butler'a göre cinsiyet farklılığı söylemleri kuir kuramına bir kazanım sağlamaz. Siyasi mücadeleyi "toplumsal cinsiyet" kavramına dayanarak yürütmek daha verimli sonuçlar doğurur. Bu bakımdan Butler aslında feminizme tanıdık bir program önerir. Bu program kültürel olanı onda işleyen normlar bakımından eleştirel bir biçimde sorgulama mahiyetindedir. Bu süreçte cinsiyete doğal bir olguymuş gibi gönderme yapmak, kökensel farklılıklara atıfta bulunmak tehlikeli bir hamledir. O halde kuir olmak doğal olmamaktır; baştanbaşa inşa edilmiş ve bilfiil inşa sürecinde olmaktır.
Sayfa 221Kitabı okudu
Reklam
Cinsiyet farklılığına ilişkin değerler yeniden yaratılmalıdır. Irigaray kadın bedenindeki bire indirgenemez çoğulluğu ve akışkanlığı vurgulayarak kadını bir olarak ele almanın kendisini sorunsallaştırır. Kadını bir olarak ele alan özdeşlik sistemi, "eski simetri düşü" nü görür (lrigaray 1974).
Sayfa 220Kitabı okudu
İlk dönem feminizm açısından bu bir skandaldır, zira tarihsel olarak kadınların ikinci cinsiyet olarak konumlanmasının gerekçesinin "biyolojik farklılık" olduğu saptanmıştır. Aslında eşitlik feminizminin proto düşünürü sayabileceğimiz Simone de Beauvoir'da sorun biyolojik farklılığın kendisi değil, erkeklerin tarihte bu farklılıklarla ilişki kuruş biçimidir. Simone de Beauvoir İkinci Cins'te (2010 [1949]) patriarkanın nasıl kurulduğundan, kadının özgül ezilme biçiminin nasıl ortaya çıktığından söz ederken, erkeğin doğa ile kadının üreme gücü arasında bağ kurarak, doğurganlığın mistik bir yorumunu yaptığını vurgular. Erkek tarım kültürüne geçişin belli bir aşamasında doğaya hâkim olacak ve bir zamanlar ana tanrıçayla ilişkilendirip kutsadığı ve karşısında aynı zamanda dehşete düştüğü bu mistik gücü tahtından indirecektir. Kadının ezilmesinin sebebi doğurganlığı değildir, kadının cinsiyetçi tahakküm yüzünden hizmetkar konumuna düşürülmesi ve cinsiyetçi işbölümü yüzünden insani aşkınlığını gerçekleştirememesi, dünyayı kurma uğraşına katılamaması, döngüsel eviçi emek rutinine mahkûm olmasıdır.
Sayfa 184Kitabı okudu
Ricoeur'e göre kişinin kendine değer vermesi ve saygı duyması da kendisi hakkında anlattığı hikayeyle ilgilidir. Bu koşulları yerine getirmek veya getirmemek ahlaki anlamda veya etik (Ricoeur bu iki terimi de kullanır) özneliğin varlığıyla ilgilidir.
Sayfa 264Kitabı okudu
Bütün bu anlattıklarımızdan ne sonuç çıkarabiliriz? Kristeva ve Irigaray gibi düşünürler cinsiyet farklılığını dilden yola çıkarak ve psikanalizin araçlarıyla düşündüler. Kuir kuramı bu yaklaşımları heteronormatif normları yeniden üretiyor oldukları için eleştirmiştir. Ancak Irigaray'ın dişi cinsiyet farklılığını bir olarak değil, çok
Sayfa 230Kitabı okudu
Dilde cinsiyet farklılığının nasıl belirdiği, cinsiyet farklılığı konumundan konuşmanın mümkün olup olmadığı ikinci dalga feminizmin temel meselesiydi. (...) Irigaray ataerkilliğin anneliği değersizleştirmesinden şüphe eder ve anneliği yeniden temsil etmenin ve değerlendirmenin imkanlarını arar.
Sayfa 219Kitabı okudu
115 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.