Söyledim ya, olduğumu zannettiğim insan değilmişim. Mazide bir yerlerde kaybolmuş, orada unutmuşum kendimi. Otobüste iki koltuğun arasına sıkışıp kalmış, durak durak gezen sahipsiz bir şemsiye gibiyim. Cevaplanması geçilmiş bir mektup, atlanmış bir öğün, hızla soluklaşan bir rüya kalıntısı, alınması unutulmuş bir ilaç... Bunları olup bittikten sonra fark etmek nasıl bir duygudur, bilirsin. Başka birini bedenine tıkılmış ve onun beni sürüklediği hayatı yaşamış gibiyim. Uzun senelerdir adına 'ben' dediğim o sahtekarla tanıştım. Onun içinde ölüp kalmışım meger. Derdin ya, 'Her insanın bir tavan arası vardır' diye, hatırlar mısın? Hatırlamadın mı? Insanların kötü hatıralarını, onlara elem veren nesneleri, yürek burkan şarkıları, mesut zamanların fatograflarını, hatıraları, ayrılık mektuplarını, zihne işlemiş boğulu bakışları kaldırdıkları bir tavan arası. Her şey iyi unutulsun, toz ve örümcek ağıyla kaplansın diye beklenen bir hayal odası. 'Başka türlü yoluna devam edemez insan Ayakaltından çekilmesi gereken her şeyi tavan arasına kaldırmak şart.' Böyle derdin. Şimdi hatırladın mı?