Bu kitabı okurken içim o kadar ısındı, o kadar sevdim ki Tezer Özlü’yü, ona; çocukluğuna, gençliğine sarılmak istedim. Tüm çocukluğunu, eski İstanbul’u, intihar girişimlerini, hastanede kaldığı zamanları o kadar yalın anlatmış ki sanki tüm bunlar olurken onun yanındaymışım gibi hissettim kendimi. Okuyun, okutturun.
‘Neden bunalımları çözümleyemiyoruz? Neden dost olmadan, erkek-kadın, karı-koca olmaya çabalıyoruz? Yirmi yaşlarının başındaki insanlar böyle mi olmalı? Sevişmek için, ilkin nikah imzası atılmalı? Karı-kocalar birbirlerinin gövdelerine “mal” gözüyle mi bakmalı? İnsanın doğal yapısı bu davranışların tümüne aykırı. Bizim insanımızın insan sevmesi, insan okşaması çocukluktan engelleniyor. Saptırılıyor. Çarpıtılıyor.’